“İnsanları ameliyat edip sebzeye çevirdiler ve sebzeleri idare etmek akıl hastaneleri için daha kolaydır””
Geçirdiği kaza sonucu engel olamadığı öfke ve şiddet nöbetleri yaşayan bir adamın, beynine yerleştirilen bilgisayar kontrollü çiplerden sonra başına gelenlerin hikâyesi.
Michael Crichton’ın bir romanından uyarlanan film biraz bilim kurgu biraz gerilim havası ile idare eden orta karar bir çalışma. Konusu düşünülünce filmden elbette başarı hırsına kapılan doktorlar, daha aklı başında doktorlar (ki genellikle kadın olurlar), bir şekilde yolunda gitmeyen bir deneme (yolunda giden bir deneme film yapmaya değer bir sonuç değil diye düşünerek) ve bir kurban beklenir ki bunların tümü de var bu filmde.
Müzik bandında Glenn Gould yorumu ile Bach dinleyebileceğiniz ve baş rolünde George Segal’i görebileceğiniz film bu iki seçimi ile de şaşırtabilir biraz çünkü müziğin filmin atmosferi ile çok da bir ilişkisi yok gibi ve Segal böyle bir rolde görmeyi bekleyeceğiniz ilk aktörlerden biri değil. Biraz eğreti duran peruğu taktığı sahneler dışında Segal yine de aksamadan idare ediyor ve kimi sahnelerde, örneğin elektronlara küçük şoklar verilerek deneme yapılan sahnelerde, verdiği tepkiler ile etkilemeyi de başarıyor.
Filmde dikkat çeken yönlerden biri bu kategorideki bir Amerikan filminden bekleneceğinin aksine çoğunlukla sakin ve yavaş bir anlatımı seçmiş olması. Örneğin ameliyat sahnesi alış(tır)ılanın aksine oldukça uzun tutulmuş ama tüm bu bölüm hem yapılan operasyonun “soğukluğunu” hem de “doğa dışılığını” vurgulayarak filmin temasına destek olmuş. Olmuş ama film bu sakin anlatım seçimini cazip kılacak şekilde hikâyenin altını ne kadar doldurabilmiş, tartışılır. Filmin en başarılı sahnesi ise yönetmenin de varlığını hissettirdiği tek sahne belki de. Ameliyattan sonraki ilk cinayet sahnesi ve sonrası çekimleri, stilize anlatımı ve su yatağı, kan, bıçak ve su gibi malzemeleri kullanışı ile çok başarılı. Film boyunca sık sık karşımıza gelen “gözetleme deliğinden bakıp konuşan insanlar” insanın tüm bu teknolojik gelişmelerin asıl yararlanıcısı olmasının yanında bir anlamda aslında bazı bireylerin diğer bireyleri bu gelişim sürecinde kobay olarak kullandığını ve belki de temel amacın birilerinin diğerleri üzerindeki hükümranlıklarını kalıcı kılmak olduğunu hatırlatıyor.
Tedavi yönteminin etikliği, suçu önlemek için insanın doğasına ne kadar müdahele edilebileceği gibi soruları karşımıza getiren bir romandan orta karar bir uyarlama sonuçta. Genç bir yaşta ölen Joan Hackett ve kısa bir rolde karşımıza gelen Jill Clayburgh’ü hatırlamak, beyin kontrolü ve tıp biliminin karmaşıklığı üzerine düşünmek için de seyredilebilecek bir “terminal (ama dummy olanlardan değil!) adam” filmi. 70’lerde çekildiği unutulmamalı ve komik robot tasarımı dikkate alınmamalı elbette. Teknoloji son analizde iyi midir sorunsalını hatırlatan hikâyesi ile de ilgi çekebilir.
(“Beyin Nakli”)