Ma Nuit Chez Maud – Éric Rohmer (1969)

“Sende beni rahatsız eden şey konulardan kaçıyor olman. Sorumluluk üstlenmekten kaçıyorsun. Utangaç bir Hristiyan, utangaç bir Don Juan’sın. Bir parça fazla gibi”

Arkadaşının sevgilisinin evinde kadınla baş başa bir gece geçirmek zorunda kalan Katolik bir adamın yaşadığı ikilemlerin ve ahlakî değerlerinin zorlanmasının hikâyesi.

Éric Rohmer’in yazdığı ve yönettiği bir Fransa yapımı. Usta Fransız sinemacının “Contes Moraux” (Ahlakî Öyküler) başlığı altında toplanan altı filmlik serisinin dördüncüsü olan yapıt Cannes’da Altın Palmiye için yarıştığı gibi, Orijinal Senaryo ve Yabancı Dilde Film dalında Oscar’a aday da olmuştu. Bu -Rohmer’den bekleneceği ve beklenmesi gerektiği gibi- bol konuşmalı olan film ahlakî bir ikilemi Fransız düşünür ve matematikçi Pascal’a referanslarla ve onu sorgulayarak ele alan, derinlikle ve özenle çizilmiş karakterleri ile önemli, etkileyici diyalogları ile Rohmer’in ustalığını her sahnesinde kanıtlayan ve sıradanlığın içindeki kompleks yapıyı görmeyi ve göstermeyi başaran önemli bir çalışma. Düşüncelerin, değerlerin, prensiplerin, sorgulamaların ve tereddütlerin hikâyesi anlatılan ve Rohmer’in filmografisinin de en değerli örneklerinden biri.

Rohmer “Ahlakî Öyküler”de aslında hep aynı hikâyeden yola çıkmış; Rohmer’in esin kaynağı F. W. Murnau’nun 1927 tarihli sessiz filmi “Sunrise” olmuş ve bu filmin senaryosunu yazan Carl Mayer, Alman yazar Hermann Sudermann’ın bir kısa hikâyesini uyarlamış Murnau’nun filmi için. Aynı temanın etrafında dönüyor Rohmer “Ahlakî Öyküler”i oluşturan altı filmde: Bir kadınla birlikteliği olan bir adamın bir başka kadına ilgi duyması ama sonra tekrar ilk kadına dönmesi. Bu şekilde özetleyince çok değişik ve yaratıcı görünmüyor hikâye ama Rohmer’i usta yapan işte tam da bu. Yönetmen sıradan insanların (burada ek olarak, her biri farklı sorgulamaları olan entelektüel karakterlerle karşı karşıyayız) sıradan durumlar içindeki davranış ve düşüncelerinden yola çıkarak bir ahlak meselesi ile yüzleştiriyor seyirciyi ve özellikle bu filmde bu yüzleşmeyi iyice odağına oturtuyor hikâyesinin.

Jean-Louis adındaki bir mühendis (Jean-Louis Trintignant), onun uzun süre sonra karşılaştığı çocukluk ve gençlik arkadaşı ve felsefe hocası Vidal (Antoine Vitez), Vidal’in dul ve çocuklu sevgilisi Maud (Françoise Fabian) ve Jean-Louis’nin kilisedeki bir ayinde karşılaştığı bir üniversite öğrencisi olan Françoise (Marie-Christine Barrault) arasında geçiyor hikâye. Jean-Louis Vidal’in daveti üzerine Maud’un evinde kadınla baş başa bir gece geçiriyor ve bu arada Françoise ile de tanışmaya ve arkadaşlık kurmaya çalışıyor. Adını Maud’un evinde geçen geceden alan filmde iki Katolik (Jean-Louis ve Françoise), bir Marxist (Vidal) ve bir ateistin (Maud) aşk, evlilik, inanç ve sadakat üzerindeki diyaloglarını Pascal’ın bu konulardaki düşüncelerini referans alarak oluşturmuş Rohmer ve ortaya entelektüel olarak nitelendirilebilecek bir sonuç çıkarmış. Filme ek bir boyut daha getiriyor Rohmer ve yine aynı Fransız bilim adamının matematikçi yanından yola çıkarak olasılıklar, kader, şans ve risk almayı da (kumar oynamayı, bir başka ifade ile) sağlam bir şekilde hikâyenin parçaları yapıyor. Fransız sinemacının filmlerinde erkek karakterlerin öne çıktığı hikâyelerde bile kadın karakterlerin çoğunlukla daha güçlü ve kararlı bir resimle anlatıldığını bilenler burada da benzer bir durumla karşılaşmayacaktan şaşırmayacaklardır.

Filmi uzun ve bol konuşmalı sahneler üzerine kurmuş Rohmer ve Jean-Louis karakterinin iç sesini de iki kez seyirciye duyuruyor şaşırtıcı bir şekilde. Şaşırtıcı çünkü her iki sahne de filmin geneline hâkim olan doğrudanlığa aykırı düşüyor. Bunların ilkinde tek bir cümle duyuyoruz: “O pazar günü, Aralık ayının 21’i, hiç şüphesiz Françoise’ın karım olması gerektiğini anladım”. Noel arifesindeyiz ve yalnız yaşayan ve uzun süre yurt dışında (Kanada ve Şili) çalışmış olan mühendis Jean-Louis kilisede bir ayinde gördüğü genç kadına “âşık olmuştur”. Bu duyduğumuz cümlenin ima ettiği kader anlayışı ve öykünün temelde dinî bir temeli olan Noel zamanında geçmesi filmin içeriği ile oldukça uyumlu ama Rohmer etik değerler ve ahlak etrafında döndürse de hikâyesini bir “din filmi” çekmemiş. Dinsel düşünce ve inançların bireylerin değerlerini belirlemesi ya da en azından etkilemesi ve modern hayat ile dinsel kuralların gelenekçiliğinin çelişmesi burada asıl olan ve Rohmer ne örneğin bir Katolik karakterin ne de Marxist olanın yanında duruyor ve bir mesaj verme ve taraf tutma kaygısına kapılmıyor hiç.

Entelektüel bir sohbeti (daha doğrusu sohbetleri) günlük hayatın gerçekleri ile ilişkilendirerek anlatan film bir insanın bir diğeri ile karşılaşma olasılığı, düşük olasılıklı ama kazancı sonsuz olacak bir seçeneğin peşinden gitmenin anlamı (Vidal bu durumu; Lenin, Gorki ve Mayakovski’den hangisine ait olduğunu hatırlamadığını söylediği “Rus devrimi ihtimalini seçmek” ifadesi ile açıklıyor), evlilik kurumu, sadakat, aldatma ve “birisi ile yatıp yatmama” gibi konular üzerinde dört karakteri ile birlikte seyirciyi bir tartışma dizisinin içine sokuyor. “Doğru ya da yanlış, herkesin bir aziz olma şansı olmadığına göre belli ki ben o aziz olamayacaklardan biriyim; doğuştan gelen mizacım, umutlarım, potansiyelim, hatta sıradanlığım ve heyecandan yoksunluğum yüzünden” diyen Jean-Louis modern dünyada “temiz” kalmanın olasılığı üzerine düşündürüyor seyirciyi eylem(sizlik)leri ve düşünceleri ile. Rohmer’in düşünsel yanı bu denli ağır basan ve diyaloglara sıkı bir şekilde bağlı olan hikâyeyi sinemasal bir tadı hiç ihmal etmeden anlatabilmesi önemli bir başarı. Görüntülerde imzası olan usta sanatçı Néstor Almendros’un ona bu açıdan sağladığı önemli katkıyı da atlamamak gerek; bir Noel zamanı hikâyesi olarak karın da yağdığı filmde şehre yüksekten bakan bir tepedeki konuşma sahnesi örneğin, çerçevelemesi ile çok çekici ve filme hem nefes aldırıyor hem de yağan karla birlikte adeta karakterin saflığını anlatıyor bize.

Film Rohmer’i geniş kitlelere tanıtan çalışma olarak kabul ediliyor bugün ve tüm Rohmer filmleri gibi insanların (çoğunlukla da sıradan insanların) doğalarına nüfuz edip, onları tüm güçlü ve zayıf yanları, kararlılıkları ve tereddütleri ile, kısaca onları birer insan yapan tüm yanları ile karşımıza getirerek çekici bir sonuç koyuyor ortaya. Sıradan bir görünüm içinde, dikkatli ve hevesli gözler için bir parlak mizansen örneği de sergiliyor burada yönetmen. Örneğin Maud’un evinde önce o, Vidal ve Jean-Louis ile başlayan, daha sonra Vidal’ın ayrılması ile diğer ikisinin kaldığı uzun sahnede tüm o aralıksız diyalogları bir “koreografi” ile destekleyerek parlak bir başarı elde ediyor. Karakterler arasındaki çekişmeler, imalar ve küçük oyunlardan aldığı güçle Rohmer bir kez daha bize bizim hikâyemizi anlatıyor keyifli, sorumlu ve dürüst bir şekilde.

1965 yılında Fransız televizyonu için Pascal üzerine bir belgesel (“Entretien sur Pascal”) çeken Rohmer bu filmin hikâyesini de bu bilim ve düşün adamının doğduğu yer olan Clermont’ta geçirmiş ve şehri zarif bir şekilde filmin önemli bir parçası yapmış. Filmi seyrettikten sonra Pascal’ın “Pensées” (Düşünceler) adlı kitabını okumak ve “ Pascal’ın Bahsi” (bir dizi argümanla kazançlı çıkmak (cennete gitmek?) için Tanrı’ya inanmanın inanmamaktan daha akılcı olduğu sonucuna varır Pascal) olarak bilinen argüman üzerinde düşünmek için teşvik edici olan film olasılıklar üzerinden matematiğin hayatımız üzerindeki yerini de hatırlatıyor eğlenceli bir şekilde. Dört oyuncunun da parlak performanslar sergilediği filmde Jean-Louis Trignant hikâyenin akıp gitmesini sağlayan ve karakterinin entelektüel ikilemlerini gerçekçi ve çekici kılan oyunculuğu ile ve hikâyenin onun etrafında dönüyor olmasının da avantajı ile öne çıkıyor. Tüm Rohmer filmleri gibi, görülmesi gerekli bir sinema yapıtı.

(“My Night at Maud’s” – “Maud’daki Gecem”)

(Visited 261 times, 10 visits today)

“Ma Nuit Chez Maud – Éric Rohmer (1969)” için 2 yorum

  1. Merhabalar,

    Sinema üzerine okumayı, düşünmeyi ve tartışmayı çok seven insanlar olarak blogunuzu yeni keşfettik. Dün en yakın arkadaşımdan coşkulu bir email aldım, konu “Il Posto” hakkında yazdıklarınızdı. Bugün de Rohmer koleksiyonunuzu okumuş, şu emaili göndermiş bana:

    “Sende de ilgi ve sevgi yaratmasına sevindim bu yazarın. Bugün Rohmer filmleri ile ilgili yazılarının hepsini okudum. Özellikle “Ma Nuit Chez Maud” yazısını çok sevdim.

    Yazar ile ilgili tek merakım kaç yaşında olduğu açıkçası. Yorumlarının ve analizlerindeki bakış açısının kendimle olan paralelliğini, film/yönetmen/sinema ile ilgili dolaylı ya da dolaysız verdiği bilgileri çok takdir ettim.

    Her kimse sevinirdi herhalde bu yazdıklarımıza.”

    On yılı aşkın süredir özenle yazıyorsunuz, blog hakkındaki övgülerimizi bilmeniz yerinde olur diye düşündüm.

    Sevgiler, selamlar,
    E

    1. Merhaba, öncelikle teşekkür ederim. Amatör yazılarımın bir film için hissettiklerimi paylaşma arzusundan başka bir hedefi yok ve başkalarında da bir film, bir sinemacı için ilgi uyandırması en büyük ödül benim için. Kar-Wai Wong’un “Fa Yeung Nin Wah” (Aşk Zamanı) filmini sinema salonunda ilk kez gördüğümde ve hemen bir sonraki seansa da bilet alıp, ikinci kez seyretttiğimde hissettiğim coşkunun teşviki ile başlayan “paylaşma” düşüncesinin sonucu sadece yazdıklarım. Güzel filmli güzel günler diliyorum. Selamlar, sevgiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir