Sal In Eui Choo Eok – Bong Joon-Ho : Güldüren bir kara mizah: bulması kolay olmayan bir keyif. Sert konusunu üstelik hiç de rahatsız edici olmadan bir mizah örtüsü ile anlatabilen benzersiz bir film. Sinemanın şaşkın polis tiplemelerine muhteşem yeni örnekler ekleyen film belli belirsiz değinmelerle diktatörlük dönemi Güney Kore’sine de dokunuyor ve aynı anda hem ciddi bir polisiye hem çok güldüren bir komedi olmayı başarıyor. Ticari sinemanın kalıpları ile dalgasını geçerken muhteşem çekilmiş iki sahne ile ve başladığı yerde bitiyor.
(“Memories of Murder” – “Cinayet Günlüğü”)
El-Haimoune – Nacer Khemir : Yıllar önce kaçırdığım bir filmi nihayet yakalamanın keyfi ile seyrettiğim bir film. Egzotik, gizemli ve çölün sıcaklığını taşıyan çalışma gösterdiklerinin gerçekliğini belirsiz bırakan yapısı ile seyredenin gerçeklik algılamasını zorluyor ve görünenin ardına bakmaya –herhangi bir ipucu vermeden- zorluyor. Hikâyenin geçtiği coğrafyaların halkının bugün de süren gizemli ve potansiyel gücünün izini filmde bulmak mümkün. Halkı ve halkı oluşturan kavramları sorgulatan bir çalışma. Sinameteki olmayan bir ülkede festivalin sürdürmesi gereken bir gelenek eski filmlerin gösterilmesi.
(“Wanderers of the Desert” – “Çöl İşaretçileri”)
Bad Ma Ra Khahad Bord – Abbas Kiarostami : Bir ustadan onun tüm karakteristiklerini ve genelde 90’lı yıllar İran sinemasının özelliklerini taşıyan bir başyapıt. Hikâyenin geçtiği köyün çarpıcı görselliğini muhteşem bir şekilde kullanan film ustanın klasik uzun planlarını, günlük ve sıradan görünen sohbet anlarını, hayatın kendi doğal akışındaki mizahı içeren anlatımı ve sondaki Hayyam alıntısı ile çok şey söylüyor. Ticari sinemanın ne ve neden oldu kalıplarını altüst eden filmde hiçbir şey olmuyor görüntüsü altında çok ama çok şey oluyor. Yeni Türk sinemasının izinden gittiği ama dozunda ve gerekli bir yerelliğini atladığı türden çok başarılı bir film.
(“The Wind Will Carry Us” – “Rüzgâr Bizi Sürükleyecek”)