Chung Hing Sam Lam – Wong Kar Wai : Modern sinemanın tartışılmaz ustalarından biri olan yönetmen sadece “Aşk Zamanı” ile zaten görüp görebileceğimiz en iyi filmlerden birini yapmış bir sanatçı. Onun bu başyapıtından önceki ve sonraki tüm filmleri de o has sinemanın tadını taşıyan benzersiz örneklerinden. Yönetmenin stilize üslubunu sergilediği örneklerden biri olan filmde Tony Leung yine muhteşem. Hüzün ve komedi iç içe yine. Kamerasını hızlandırıyor, sabitliyor, yavaşlatıyor, oyuncularını serbest bırakmış gibi görünüyor yönetmen ve sinemanın farklı yolların peşinde olan örneklerine kendi adına bir ilave daha yapıyor. Kaçırılmaması gereken bir tecrübe.
(“Chungking Express” – “Chungking Ekspresi”)
The Mill and The Cross – Lech Majewski : Deneysel bir çalışma. Resim sanatının düşkünlerinin daha da büyük keyif alacağı filmde Bruegel’in “Haçı Taşıyan İsa” tablosu canlandırılıyor. Resimdeki karakterlerden seçilenler kendi küçük hikâyeleri ile bu görsel ve artistik denemenin kahramanları oluyor. Film sanatçının kendisini resmi yapım sürecinin parçası olarak karşımıza getiriyor ve sanatçının algısı, etrafında gördüklerinin kendisini etkilemesi ve sanatın hayatın sanatçının filtresinden geçmiş yansıması olması üzerine çok şey söylüyor. Görkemli bir teknik deneme ve ancak tutku ve sabır ile yapılabilecek bir çalışma. Sanatçının elini kaldırması ile tablodaki hareketin durması ve oluşan sessizlik tüyler ürpertici. Sanatın bir dalının diğerine verdiği ilhamın cesaret ve yaratıcılık içeren sonucu.
(“Değirmen ve Haç”)
Une Affaire de Femmes – Claude Chabrol : İkiyüzlülük, muhafazakârlık ve iktidarlarını yönettiklerine ibret olsun mantığı ile aldıkları kararlar üzerine oturtan güçlere bir eleştiri. Chabrol kolay olanı yapmayıp kahramanını kolayca özdeşleşilebilecek karakterlerden seçmiyor ve eleştirisini bu nötr konumu ile daha da güçlü kılıyor. Olağanüstü bir Isabelle Hupert adaletin iktidarlar tarafından mesaj verme aracı olarak kullanılmasının bu çarpıcı hikâyesini çok daha etkileyici kılıyor.
(“Story of Women” – “Bir Kadın Meselesi”)
The House of Mirth – Terence Davies : Nedense Terence Davies’den kostümlü bir dönem filmi fikri garip gelmişti bana. Hikâyesi ilerledikçe sizi gittikçe içine almaya başlayan filmlerden biri bu ve hikâyenin gerektirdiği inceliği, hassasiyeti ve –tüm o kostümlere rağmen- sadeliği ustalıkla kullanmış yönetmen. Kadının toplumdaki konumu ve bireyselliğin kadınlardan esirgenmesi üzerine inceliklerle dokunmuş bir manifesto. Duyguların bazıları için katı çizgilerle sınırlandığı, bir topluluğun parçası olabilmenin bireye dayatılan koşullara bağlı olduğu ve o topluluktan dışlanmanın kolay olduğu bir dönemin dürüstçe sergilendiği film melodrama kayan havasını bile bir avantaja dönüştüren çalışmalardan.
(“Keyif Evi”)