Il Buono, Il Brutto, Il Cattivo – Sergio Leone (1966)

Il buono il brutto il cattivo“Ateş etmen gerektiğinde, ateş et. Konuşma!”

Mezarlıktaki bir mezarda gömülü olan altınların peşine düşen biri “iyi”, biri “kötü”, biri “çirkin” üç adamın hikâyesi.

Spagetti western türünün ve genel olarak tüm bir western türünün başyapıtlarından biri. Dış çekimlerinin tamamı İspanya’da gerçekleştirilen bu İtalya – İspanya – Almanya – Amerika ortak yapımı, Amerikan tarihi ve kültürünün parçası olan westerni İtalyan sinemacıların nasıl dönüştürüp zenginleştirdiğinin en çarpıcı örneklerinden biri ve kimi eleştirmenlerin “eğer tek bir western seyredeceksiniz, bu film olmalı o” diyerek göklere çıkardığı bir çalışma, İtalyan Sergio Leone’nin yönettiği bu eser. Bir başyapıt olduğu üzerinden geçen elli yıldan sonra bile tartışılmayan bu filmi görmek her sinemaseverin boynunun borcu kesinlikle. Leone’nin ustalık dolu yönetmenliğinden kendi başına bile efsane olmuş ve Ennio Morricone imzasını taşıyan müziğine, filme adını veren karakterleri canlandıran Clint Eastwood, Lee Van Cleef ve Eli Wallach’ın oyunlarından Amerikan İç Savaşı’nı da içine alan müthiş senaryosuna dört dörtlük bir film bu kuşkusuz. Açılış jeneriğinin ilk karesinden finali yapan son karesine kadar üzerinde düşünülmüş, çok çalışılmış ve yaratıcıları tarafından da çok sevildiği belli olan bir çalışma bu ve bir macera filminin, bir ticarî filmin nasıl aynı zamanda sanatsal açıdan da başarılı olabileceğinin parlak bir örneği.

Yalın bir animasyon ve kırmızının (kanın rengi olarak) öne çıktığı bir açılış jeneriği ile başlıyor film ve daha ilk kareden başlayarak görüntüye eşlik eden Morricone müziğinin de desteği ile seyirciyi avucunun içine alıyor. İtalyan sanatçı Iginio Lardani’nin tasarladığı bu jenerik ne seyredeceğimizi o denli çarpıcı bir biçimde fısıldıyor ki bize etkilenmemek mümkün değil. Bir epik eseri, bir barok operayı haber veren bir jenerik bu ve başarılı bir yalın tasarımın gösterişli bir tasarımdan nasıl çok daha büyüleyici olabileceğinin de kanıtı oluyor. Jenerikten hemen sonra Eli Wallach’ın yüz çekimi ile açılıyor film ve yaklaşık on dakika süren diyalogsuz anlarını başlatıyor. Yönetmen Sergio Leone’nin filmde bolca başvurduğu yakın ve uzak planların ilki olan bu ilk kare seyirciyi hazırlıksız yakalıyor ve bu karede yakaladığı seyirciyi bir daha hiç bırakmıyor elinden Leone. Tonino Delli Colli imzalı görüntülerin her birinin özenle tasarlandığını ve ait olduğu sahnenin ruhuna uygun olarak epik, alaycı, heyecan verici gibi farklı sıfatlarla tanımlanabilecek bir biçim ve içeriğe sahip olduğunu söylemek gerekiyor. “Çirkin”i tanıdığımız ilk bölümde hiç diyalog kullanmadan sadece görüntülerin gücüne başvurulması çok akıllıca bir seçim ve gerilimi sadece görüntülerle inşa ederek filmin seyirciye üç saat boyunca sunacağı sinema tadının da habercisi. Daha sonra sırası ile “Çirkin”i ve “İyi”yi tanıtan bölümlerde diyalog gittikçe artıyor ama bu diyaloglar ya senaryonun alaycı yanını yansıtan türünden olmaları ya da görüntü ile çok uyumlu bir birliktelik sergilemeleri ile ayrıca zenginleştiriyorlar filmi.

Film, Leone’nin “Dolar Üçlemesi” olarak adlandırılan filmlerinin sonuncusu olarak çekilmiş. Clint Eastwood’un üçünde de yer aldığı bu filmlerin ilki 1964 yapımı “A Fistful of Dollars”, ikincisi ise 1965 tarihli “For A Few Dollars More” olmuştu ve bu iki film de türün parlak örnekleri arasına girmişti. Burada Leone başarı çizgisini bir kademe daha yukarı taşımış kesinlikle ve kimilerini hayli uzun tuttuğu sahneleri tadını çıkararak çekmiş. Bu tadını çıkarma ifadesi çok önemli çünkü filmin her karesine bir tutkunun sezdiğini hissediyorsunuz hikâye boyunca. Amerikan kültürünün bir öğesini alıp, Amerikan sinemasına özgü bir türün kalıpları içinde (ama o kalıpları gerektiğinde kırarak ve zenginleştirerek) bir hikâye anlatanın Avrupalı sinemacılar olması hayli ironik bir durum belki ama bu filmin de bir örneği olduğu gibi bir yandan da hayli gerçek! Film, burada bir adım daha ileri gidip hikâyesini Amerikan İç savaşı zamanına taşıdığı gibi, bir kısmını da doğrudan savaştaki cephelerden birinde geçiriyor ve bu bölüm taşıdığı anti-militarist hava ile şiddetin egemen olduğu hikâyenin yumuşamasını sağladığı gibi, filme hüzün katıyor ve spagetti western türündeki filmlerin ortak bir özelliği olan hayata soldan bakmayı da tekrarlamış oluyor akıllı bir şekilde.

Teknik kadrosunun asıl kısmını İtalyanlar’ın oluşturduğu, oyuncu kadrosunda ise İtalyan, Amerikalı, İspanyol ve Alman oyuncuların yer aldığı filmin çekimleri bu özelliği nedeni ile hayli “enternasyonel” bir havada gerçekleşmiş ve ana dili İngilizce olmayan oyuncular daha sonra dublajda Amerikalı sanatçılar tarafından seslendirilmiş. Kimi sahnelerde bu dublajı fark ediyorsunuz ama rahatsız da etmiyor bu durum açıkçası. Bu uluslararası kadro ile Amerika’ya özgü bir hikâye anlatan Leone, iç savaşla ilgili sahneler için hayli titiz çalışmış ve eski fotoğraflardan yola çıkarak tasarlatmış savaş sahnelerini. Bir western’de görmeye alışık olmadığımız ölçüde savaşın içinde yer aldığı hikâye yine o spagetti western’lere özgü bakışı ile hümanizmi elden bırakmıyor ve Aldo Giuffrè’nin keyifli oyunu ile canlandırdığı yüzbaşı karakteri üzerinden savaşın, özellikle de iç savaşın saçmalığını vurgulayan dokunaklı bir mesaj veriyor seyircisine. Senaryo din olgusunu da ustaca kulllanıyor; “İyi”nin son anda hayatının kurtulduğu sahneler adeta bir mucize havası ile anlatılırken dini kullanma değil, mucizelere alaycı yaklaşan bir üslubun benimsenmesi sonucu aksine dine eleştirel bir bakış atma söz konusu burada. “Çirkin”in rahip olan erkek kardeşi ile diyaloğu da Tanrı’nın yolunu seçmenin fedakârlık değil, aslında bir kaçış olabileceğini söyleyerek sıkı bir eleştiri getiriyor seyircinin önüne.

Kendine özgü bir mizahı da var filmin: Özellikle “Çirkin” ve “İyi”nin diyalogları bu mizahın örnekleri olurken, şarkı eşliğindeki işkence sahnesinde olduğu gibi trajikomik anlar da yaratıyor film. İlginç ve takdir edilesi bir şekilde mizahı gerilimi hiçbir zaman düşürmeyen ve araya ustalıkla sıkıştırılmış bir öğe olarak kullanmış Leone ve kalabalık figüran kadrosunu koordine ederken, finalde her bir saniyenin tadını çıkartır ve bu tadı seyirciye de geçirirken veya savaşın yerle bir ettiği kasabadaki çatışma sahnesinde olduğu gibi müthiş bir görsel gerilim üretirken mesleğinin zirvesinde dolaşıyor sürekli olarak. İç savaşın sadece fon olarak değil, hikâyeye yeni boyutlar katan bir zenginleştirici unsur olarak kullanılmasının da gösterdiği gibi Leone’nin usta sıfatını tam anlamı ile hak ettiği bir film bu ve sadece “western romantizmi”ni öldüren ve gerçek yüzünü ortaya koyan yanı ile bile bir başyapıt olarak nitelendirilmeyi hak ediyor.

Lee van Cleef ve Eli Wallach “Kötü” ve “Çirkin”i bir spagetti westernin gereklerine tam bir uyum içinde canlandırıyorlar: Epik bir oyun veriyorlar ve karakterlerinin kişilik özelliklerini altını çizmeye çekinmeden gösterirken asla bir abartı duygusu da yaratmadan çekici bir performans koyuyorlar ortaya. Clint Eastwood ise onların tam tersi bir yönde hayli “cool” bir oyunla ve başta bu tür filmlerde alışık olmadığımız için bir parça ayrıksı görünen ama hikâye ilerledikçe ne kadar doğru belirlenmiş olduğunu büyük bir keyifle keşfettiğimiz bir şekilde canlandırıyor karakterini. Mezarlıktaki üçlü düello sahnesi milimetrik koreografisi, çekici kurgusu, kamera açıları ve işte bu üç oyuncunun keyifli performansı ile sadece filmin değil, aynı zamanda tüm bir türün ve hatta sinemanın doruk noktalarından biri oluyor.

Set tasarımları ve kostümleri ile de ilgi çeken film sadece Leone’nin değil, sinemanın da başyapıtlarından biri şüphesiz ve geçen elli yılın hemen hiç eskitememesi gibi bundan sonra da pek eskiyecek gibi görünmüyor. Film seyretmenin bazen ne kadar keyif verici olduğunu hatırlamak ve has sinemanın tadına varmak için mutlaka izlenmeli… en azından birkaç kez üstelik. Morricone’nin olağanüstü müziğinin göz yaşartan barok görkemi ve operanın gösterişli havasını perdeye taşıyan ezgilerini hem filmin parçası olarak hem de ayrıca dinlemeyi de unutmamalı elbette ve filmin tema melodisine Quincy Jones’un Herbie Hancock ile birlikte yaptığı muhteşem yorum da atlanmamalı.

(“The Good the Bad and the Ugly” – “İyi Kötü ve Çirkin”)

(Visited 457 times, 7 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir