Kızıl Saçlı Amazon – Haldun Taner

Haldun Taner’in “Yaşasın Demokrasi” ve “Tuş” adlı hikâye kitaplarının bir araya getirildiği eser, bu kitaplardan ikincisinde yer alan hikâyelerden birinin adını taşıyor. Yazarın ironik üslubunun ve her biri 1940 ve 50’li yılların Türkiye’sinden (daha doğrusu İstanbul’undan) güçlü gözlemlerle oluşturulmuş karakterlerinin çekici kıldığı kitap, o yılların toplumsal değişim/dönüşümünün sonuçlarını da sergiliyor ve bunu çoğunlukla ağızda acı bir tat bırakan şekilde yapıyor. Karakterlerin hemen tümü bir ortada kalmışlığın, ikiyüzlülüğün veya süratle değişen topluma ayak udurma çabasının izlerini taşıyor. Türkiye’nin çok partili demokrasiye geçiş yaptığı ve Demokrat Parti iktidarı ile birlikte, toplumun batı (asıl olarak A.B.D.) kültürü ile çok daha fazla muhatap olmaya başladığı yıllardaki çalkantıların izlerini taşıyan hikâyeler, toplumu oluşturan bireylerin -henüz- yerelliklerini de koruması ile ortaya çıkan komik veya trajikomik durumları da getiriyor karşımıza.

Kitaptaki son hikâye olan ve 1956 tarihini taşıyan “Salt İnsana Yöneliş” şu paragrafi ile sona eriyor: “Yine şapkalar kapışılır, pipolar aşırılır. İtişip kalkışıp, yumruklaşıp eski günleri, ilk gençliklerini anarlar. Her şeyi ilk kendilerinin keşfettiğini sandıkları, her şeyin en iyisini, en güçlüsünü, en görülmemişini kendilerinin yapacaklarına inandıkları, o bir daha geri gelmeyecek mutlu gençlik günleri…”. Sanatçı olmaya çalışan, Batı’dan duydukları sanat akımlarının peşinde ve çoğunlukla bir özenti içinde, dünyayı değiştireceklerini düşünen gençlerin zamanla yok olup giden ideallarini anlatan hikâye, içerdiği ironi (dozu kitabın ortalamasının altında kalsa da) ve arayan/savrulan karakterleri ile kitaptaki toplam yirmi beş hikâyenin havasını da özetliyor bir bakıma. Haldun Taner, bireyler üzerinden kurumları ile birlikte toplumu da eleştirisinin/taşlamasının kapsamına alıyor ve “Yağlı Kapı”da toplumda oluşmaya başlayan sınıfları ve sonuçlarını, “Heykel”de artmaya başlayan bireyselliği ve gösteriş düşkünlüğünü ve “Yaşasın Demokrasi”de çok partili hayata geçişi anlatıyor bize. Hikâyelerde yaşlı insanların düşkünlüğü de acı bir ironi ile getiriliyor önümüze, “Sahib-i Seyf-ü Kalem”, “Necmiye’nin Hatırı”, “Allegro Ma Non Troppo” veya “Sebati Bey’in İstanbul Seferi” adlarını taşıyanlarda olduğu gibi. “Made in U.S.A.” Batı hayranlığı içindeki yapay karakterleri anlatırken, “Kooperatif” gelişen, şehirleşen ve beraberinde yozlaşan bireyleri sergiliyor okuyucuya. “İstediği Şarkıyı Dinleyebilmek” radyo sahipliği üzerinden özgürlük kavramını odağına alırken, bir bakıma kitaptaki en doğrudan politik olan hikâyelerden biri oluyor.

Hikâyelerin en kısa olanlarında bile karakterlerini okuyucuya -bazen sadece birkaç satır ile- doyurucu biçimde anlatmayı başaran ve her birini gerçek kılmayı başaran Taner’in bu hikâyelerinde dikkat çeken iki hususu da belirtelim son olarak: Gayrimüslimlerin İstanbul’da bir zamanlar toplumun asıl unsurlarından olduklarını görüyorsunuz birden fazla hikâyenin hatırlattığı gibi ve gerek bu gruba gerekse kadınlara ve “öteki” olanlara yönelik kimi sorunlu bakışların ne kadarının yazara ne kadarının karakterlerine ait olduğunu düşünmeniz gereken satırlarla karşılaşıyorsunuz. Gayrimüslim karakterlerin hemen tümü toplumun onlara bakışının izlerini dikkat çekecek ölçüde fazlası ile taşırken, kadınların sık sık karakterlerin namus/ahlâk anlayışlarının çerçevesinden anlatılması dikkat çekiyor. “İşgüzar Bir Polis” adlı hikâyede karısını kendisini aldatmakla suçlayan adamın, kadının kendisi ile görülen erkeğin kardeşi olduğunu söylemesi üzerine sarfettiği “Yoksa siz kızılbaş oldunuz da benim haberim mi yok” cümlesi toplumdaki bir iğrenç söylemi hatırlatırken bize, bu söylemle ilgili bir eleştiri veya yazarın kendisini bu söylemin dışına tutma çabası görünmüyor hikâyede.

(Visited 494 times, 4 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir