A Cold Wind in August – Alexander Singer (1961)

“Yaşlı bir kadın için hiç de fena değilim, ne dersin?”

Baştan çıkardığı genç bir erkeğe aşık olan yalnız bir striptizci kadının hikâyesi.

Yönetmenlik kariyerine bu sinema filmi ile başlayan ve yönettiği toplam beş sinema filmine karşılık ağırlıklı olarak televizyon dizilerinde çalışan Alexander Singer’ın bu küçük bütçeli filmi döneminin elverdiği kadarı ile cinsellik odaklı içeriği ile dikkat çekse de ve seyirci üzerinde bu alanda bir etki yaratma çabası açık olsa da, bunun ötesine geçen içerik ve biçimi ile de ilgiyi hak ediyor. İki baş oyuncusunun (Lola Albright ve Scott Marlowe) başarılı oyunculukları, müziği ve açılış jeneriği ile “baştan çıkarmanın” havasını akıllı ve çekici biçimde desteklemesi ve Singer’ın kimi kurgu ve kamera açısı tercihleri ile sinema tarihindeki o çok bilinmeyen ilginç filmlerden biri bu.

Filmin çekildiği tarihte 35 yaşında olan Lola Albright ile hikâyeye göre 17 yaşında olan ama rolü için biraz büyük göründüğü açık olan 29 (kimi kaynaklara göre 27) yaşındaki Scott Marlowe arasında geçen bu baştan çıkarma ve aşık olma hikâyesi Burton Wohl’un aynı adlı romanından Wohl ve John Hayes’in senaryosu ile uyarlanmış sinemaya. Bu bağımsız ve düşük bütçeli film nispeten kısa süresinin neden olduğu, olayların biraz hızlı ilerlemesi gibi bir kusuru olsa da beklediğinizden daha fazlasını bulacağınız türden bir çalışma. Filmi cazip kılan unsurların başında Albright ile Marlowe’un oyunları geliyor şüphesiz. İlkinin “olgun“ oyunculuğu ile ikincinin “toy” oyunculuğu tam da canlandırdıkları karakterler gibi çekici bir zıtlık yaratıyorlar hikâye boyunca. Albright karakterinin “femme fatale”, tutkulu bir aşık ve kaybetmeye mahkum yaşlı bir kadın arasında gidip gelen havasını başarılı bir oyunla canlandırıyor ve bunu yaparken hem doğal olabilmeyi hem de filmin seyirci üzerinde cinsellik konusundaki açık sözlülüğü ile kurmayı hedeflediği ve açıkçası elde etmeyi de başardığı etki için gerekli olan hafif abartıyı yaratmayı başarıyor. Marlowe’un başarısını anlatan en iyi örnekler olarak ise genç oyuncunun karakterinin yaşıtı genç kızlar arasındaki rahatlığı ve egemen tavrı ile kadınla yalnız kaldığı anlarda -hikâyenin başındaki- çekingenliğini aynı doğallıkla canlandırması ve tüm film boyunca özellikle vücut dilini çok iyi kullanması gösterilebilir. Bu iki oyuncuya genç adamın babasını canlandıran Joe De Santis ve kadının arkadaşını oynayan Herschel Bernardi de ayak uyduruyor ve genellikle bu tür “sömürü” filmlerinde rastlanmayan bir oyunculuk düzeyinin ortaya çıkmasını sağlıyorlar.

Gerald Fried’ın basit görünümlü ama açılış ve kapanıştaki vokalli bölümü ile altı daha da çizilen baştan çıkarıcı havası eşliğinde anlatılıyor hikâye. Aslında açılış jeneriğindeki yine basit ama ilginç animasyondan başlayarak film kadının baştan çıkarıcılığına odaklanıyor ve finali ile de bu baştan çıkarıcılığın “doğal” sonucunu gösteriyor seyirciye. Arada anlatılan ise tutkulu bir aşka dönüşen oyun, kıskançlıklar, farklılıklar ve gizlenen gerçekler… Tüm bunları anlatırken de akıllıca yazılmış diyaloglardan kamera açılarına ve gösterilenlerden ima edilenlere kadar film cinselliğin altını çizip duruyor. Genç ile babası arasındaki diyaloglardan kadın ile eski kocası arasındaki cüretkâr ifadeli konuşmalara, iki baş karakter arasındaki yatak sahnelerinden genç adamla flört etmekten çekinmeyen yaşlı bir başka kadına ve hatta eski kocanın “eşcinselliği” üzerine açık ifadelere kadar hikâyede hep bir aşk ve cinsellik havası hâkim. Elbette tüm bunlar dönemin sansürünün izin verdiği sınırlar içinde kalıyor ve bugün için fazlası ile masum görünüyor ama filmin 1961 yapımı olduğunu unutmadan yargılamak gerekiyor bu durumu. Sınırların zorlandığını başlarda kadının nerede ise sadece arsızlığına odaklanan hikâyenin sonra onun aşık bir kadın olmasına ve bundan dolayı acı çekmesine odaklanmasından da anlayabiliriz. Evet, final “olması gerektiği” gibi gerçekleşiyor ama kadına kızgınlık değil sempati duymamızı sağlayan (ve bir parça hızlı olup biten) bir final bu.

Singer bu ilk yönetmenliğinde görüntü yönetmeni Floyd Crosby ile geniş kitleleri rahatsız etmeyecek boyutta tuttuğu farklı kamera açılarına başvurarak ve kurgunun sahibi Jerry Young ile gerek sahneleri birbirine bağlarken gerekse sahnelerin içinde yine farklı kurgu tercihlerinde bulunarak filmine çekici bir hava katmayı denemiş ve başarmış görünüyor. Buna karşılık hikâye 80 dakika içinde o ilk öpücükten hemen park sahnesine geçişi veya tutkuların kavgaya dönüşünü yeterince ikna edici biçimde getiremiyor karşımıza ve fazla hızlı ilerliyor bazı olaylar. Senaryonun kadının femme fatale havadan aşık bir olgun kadına geçişini de yeterince etkileyici ve ikna edici anlatamadığını ekleyelim buna. Bu fazlası ile hızlı ilerlemenin yaratttığı sıkıntıyı tam da filme yakışır şekilde çekilmiş bir striptiz sahnesi gibi bölümlerle affettiriyor yine de Singer. Filmin bir başka kusuru da sömürü filmi havasının yerini sonlarda klasik drama -anlaşılır nedenlerle de olsa- terk etmesi. Filmin önemli cazibelerinden birine zarar veriyor bu tercih. Özetle, 29 yaşındaki Marlowe’un rolü için fazla yaşlı olmasına hiç takılmadan izlenmesi gereken ve zaman zaman Douglas Sirk melodramlarını hatırlatan havası ile ilgiyi hak eden bir film karşımızdaki.

(“Ağustos Rüzgârı”)

(Visited 95 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir