“Harlı ateşte pişirmek fasulyeye hakaret olur. Fasulyelerin şekerle anlaşmasını beklemek zorundayız. Bu, tıpkı biriyle ilk kez çıkmak gibidir: Birbirini tanımak için zamana ihtiyaç vardır”
Yalnız bir adam, onun işlettiği tatlıcı dükkanına gelerek orada çalışmak istediğini söyleyen yaşlı bir kadın ve mutsuz bir genç kızın hikâyesi.
Japon yönetmen Naomi Kawase’den zarif ve dingin bir film. Durian Sukegawa’nın romanından Kawase’nin uyarladığı film “dorayaki” adı verilen bir tür Japon tatlısının (içinde şekerle ezilmiş fasulye olan bir tür krep) satıldığı bir dükkanın etrafında geçiyor temel olarak. Üç temel karakteri olan hikâye yaşam sevgisi, özgür olma ve yaşamı tüm unsurları ile kucaklayabilmek üzerine sakin bir su gibi akan, olaylara değil karakterlerin duygularına ve değişimlerine odaklanan ve kimi bilinen söylemlerine karşılık seyircisini de mutlu eden bir çalışma.
“Dorayaki” iki hamur parçasının arasına koyulan şekerli fasulyeden (filme adını veren “an” bu şekerli ezme) oluşan krep türü bir tatlı özetle. Bu tatlının satıldığı dükkanı işleten adam dükkan sahibine olan borcu nedeni ile çalışmak zorunda kalmış bu işte ve tatlı ile de pek arası yok aslında. Bir gün dükkanına gelen yaşlı ve romatizma nedeni ile ellerini pek de rahat kullanamadığını söyleyen bir kadın orada çalışmak istediğini söyler ve denemesi için kendi yaptığı ezmeyi bırakır adama. Dükkana sık sık gelen ve liseye devam etmesine annesinin izin vermediği ve çalışmasını istediği bir genç kız da hikâyenin üçüncü ana karakteri olarak çıkar karşımıza. Temel olarak seyrettiğimiz, adamın ve genç kızın yaşlı kadından etkilenmeleri, kendilerini ve dünyayı algılama biçimlerini sorgulamaları ve -özellikle de adam için geçerli olmak üzere- “özgürlüklerine kavuşmaları”nı anlatan bir hikâye. Yaşlı kadının kiraz ağacı çiçeği sevgisinden, dükkanın önündeki muhteşem kiraz ağacından ve olağanüstü güzelliği ile çiçek açan bu ağaçlardan dolayı hayli “Japon” görünen hikâye dükkanın bir süre sonra şekil değiştirerek “Batı usulü” tatlı satacak olması nedeni ile de bu görüntüsünü destekliyor gibi olsa da anlatılan kesinlikle evrensel boyutları olan bir hikâye. Evet “an” bir Japon tatlısı ama seyrettiğimiz hepimize hitap eden bir çalışma.
76 yaşındaki kadının sonradan ortaya çıkan sırrı, önyargıların bireylerin (veya birey gruplarının) özgürlüklerini nasıl acı bir biçimde kısıtladığını gösterirken bize, filmin ana temalarından birinin de örneği oluyor. Evet, özgürlük hikâyenin tam göbeğinde sürekli olarak: Yaşlı kadının kendisi ile benzer durumda olanların bir zamanlar ifade ettiği gibi “güneşe çıkabilme” arzusu, adamın para nedeniyle elinden alınmış özgürlüğü, genç kızın okula devam edebilme özgürlüğünden yoksun bırakılması ve hatta kafesteki kanarya… tüm bunlar filme hüzün katan özgürlük arayışını gündemde tutuyor sürekli olarak. Ve tüm kısıtlamalara karşın yaşamı sevmeyi, dünya üzerindeki her canlının ve nesnenin anlatacak bir hikâyesi olduğuna inanıp bu hikâyeyi duymaya çalışmayı ve telâş içinde değil hissederek ve dinleyerek yaşamayı öğütlüyor ama bunu bir ders vererek değil kendisi de aynen bunu yaparak beceriyor hikâye. Yapım süreci uzun uzun gösterilen tatlıdan dökülen kiraz çiçeklerine veya ağaç dalları arasından görünen aya kadar filmin her karesi bu öğüdü kendisinin de içselleştirdiğini gösteriyor bize. Fasulyelerle konuşulup onların topraktan bize ulaşana kadar yaşadıklarının dinlendiği bir dünyadan (kısa ama büyülü bir sahne!) hamurun içindeki şekerli fasulye ezmesinin hazır olarak satın alındığı bir dünyaya geçişin izleri de Naomi Kawase’nin zarif sinema dili ile geliyor karşımıza içimizi buran bir şekilde. Yine de finaldeki özgüven ve özgürlüğün verdiği mutluluk ifadesinin bir örneği olduğu pek çok unsuru filmi kötümserlikten epey uzak bir noktaya taşıyor kesinlikle.
Sabır, sevgi ve özen ile yapılması gereken fasulye ezmesi gibi, Kawase’nin filmi de bu üç kavramla seyredilmesi gereken bir çalışma. David Hadjadj’nin piyano müziğinin zarif bir şekilde eşlik ettiği film olayların birbirini takip ettiği, karakterlerin epik mücadeleler verdiği türden yapımlardan değil çünkü. Yaşlı kadını canlandıran ve 1966 yılından beri sinemada çalışan Kirin Kiki ve adamı oynayan Masatoshi Nagase’nin karakterlerini dingin bir güçle karşımıza getirdiği filmde ulaştıkları duygusal nokta hayli yüksek gerçekten ki iki oyuncunun sade performanslarını düşününce bu başarı çok daha çarpıcı oluyor. Genç kızı oynayan Kyara Uchida da (Kirin Kiki’nin gerçek hayatta torunu aynı zamanda) üzerine düşeni yapıyor ve yaşlı kadının arkadaşı rolündeki ve 1957’den beri sinema ve televizyonda oynayan Etsuko Ichihara ile birlikte filme katkı sağlıyorlar. İlk kez bu filmde görüntü yönetmeni olarak görev alan Shigeki Akiyama da filmin zarif bir meditasyonu andıran atmosferini besliyor ve zenginleştiriyor.
“Doriyaki” adındaki tatlıya ve içindeki “an” adlı fasulye ezmesine olduğu kadar kiraz çiçeklerine de adandığını söyleyebileceğimiz filmin duygusal yaklaşımı pek yeni olmayabilir ve Kawase’nin alçak sesle anlatımına karşın kimileri filmi “fazla duygusal” bulabilir belki ve açıkçası hikâye o derece güçlü de değil. Ne var ki yemek pişerken “buharın değişen kokusunu” takip etmeye çağıran bu film için pek de önemli değil bu kusurlar. Görülmesi gerekli bir çalışma.
(“Sweet Bean” – “Umudun Tarifi”)