TÜBİTAK’ın “Yaşam Öyküsü Dizisi”nden yayımlanan bilim insanı biyografilerinden biri olan kitap Alexander Graham Bell’in hayatını ve icatlarını popüler bir dil ile ve herkesin rahatça anlayabileceği bir şekilde anlatan bir eser. Kitabın (ve orijinalleri Oxford Üniversitesi tarafından hazırlanan serideki diğer biyografilerin) temel yaklaşımı, “bilim adamlarının kişisel öykülerini tarihsel arka planlarıyla birlikte anlatmak” ve Naomi Pasachoff’un bu kitabı da tam da bu prensip doğrultunda Bell’i tanımak için geniş kitlelere uygun bir resim çiziyor. “Yeni Türkiye”nin “Yeni TÜBİTAK”ı artık böyle bir seriyi yayınlar mı şüpheli ama bilime bir parça ilgi duyan herkesin okumaktan keyif alacağı bu dizide aralarında Darwin, Newton, Marie Curie ve Einstein’ın da yer aldığı pek çok kişi için yazılmış kitaplar var.
Kitabı sekiz bölüme ayıran Pasachoff bu bölümlerin başlığı olarak kullandığı cümleleri Bell’in yazılarından veya mektuplarından almış. Doyurucu bir görsel malzeme (Bell’in fotoğrafları, icatları için çalışırken yaptığı çizimler, icatlarının prototiplerinin resimleri vs.) içeren kitabın belki de en önemli yönlerinden biri Bell’in geniş kitleler tarafından bilindiğinin aksine sadece telefonun mucidi olmayıp birbirinden çok farklı alanlarda sabırla ve inatla “icat peşinde koştuğunu” gösteriyor olması. Büyükbabası ve babasından kendisine miras kalan ilginin sonucu olarak ses ve konuşma üzerine yaptığı çalışmalar ve sağırlar için geliştirdikleri, sonuçta onu temelde sesin iletilmesi demek olan telefonun icadına kadar götürmüş. Tek tel üzerinden aynı anda birden fazla telegraf iletmenin yollarını araştırırken telefonun icadına giden yolu keşfetmesi ve kitaptaki pek çok çalışmasının gösterdiği gibi herhangi bir icadı daha önce başkaları tarafından yapılmış çalışmaların üzerine inşa etmesi aslında bilimsel gelişmenin iki temel karakteristiğini de kanıtlıyor bize: Geniş ve yaratıcı düşünebilmek ve bilimsel birikime saygı içinde, o birikimi zenginleştirip ileride yapılacak çalışmaları da beslemek. Mezar taşında, bir kongrede söylediği “Mucit, dünyaya bakan ama gördüğüyle yetinmeyen insandır. Gördüklerini geliştirmek, dünyaya yarar sağlamak ister.” cümlesi yazılı olan Bell kitaba göre tam da bu şekilde bakmış dünyaya.
Başta telefon üzerine olanlar olmak üzere çeşitli çalışmalarının teknik detaylarını kolay anlaşılır bilimsel bir dil ile açıklayan ve Bell’in kimileri tarafından eleştiri konusu olan çok farklı alanda aynı anda çalışma çabasını da anlatan kitapta hayli kısa bir kronoloji de yer alıyor, Bell’in hayatındaki önemli tarihleri sıralayan. Bell’in “uçan makine” (uçağa giden yoldaki denemelerden biri) için tasarladığı ve “düzgün dörtyüzlü” adını verdiği şeklin (dört yüzü de üçgenlerden oluşan dört yüzlü ve üç boyutlu şekil) yaklaşık otuz yıl sonra mimaride çok tercih edilen bir unsur olmasının bilimin türleri arasındaki ilişkinin çarpıcı bir örneği olarak yer aldığı kitap hem Bell’i tanımak hem de genel olarak bir bilim adamının düşünme şeklini ve yararlı olmak yolundaki çabalarını anlamak için iyi bir fırsat sağlıyor okuyucuya.
(“Making Connections – Alexander Graham Bell”)