Balibo – Robert Connolly (2009)

“Tepemizde bize ateş açan helikopterler Amerikan malıydı ve İngilizlerin parası ile alınmıştı. Onlara istihbaratı sağlayanlar da Avustralyalılardı”

1975’te Endonezya’nın ülkeyi işgali sırasında Doğu Timor’da kaybolan beş meslektaşının akıbetini araştıran bir gazetecinin hikâyesi.

Avustralya’lı yönetmen Robert Connoly’den yakın tarihte yaşanan trajedilerden biri üzerine başarılı bir film. Bir kitaptan uyarlanan senaryo Endonezyalıların Doğu Timor halkına karşı işlediği suçları da göstermekle birlikte gazetecilerin hikâyesini odağına alıyor asıl olarak ve bu hikâyeyi başta Avustralya hükümeti olmak üzere katliama göz yuman tüm devletleri sıkı bir eleştiriden geçirerek anlatıyor. Öncelikle ülkesinde olmak üzere pek çok ödül kazanan film derdini doğrudan anlatmayı seçmesi ve dürüst ve sorumlu yapısı ile de ilgiyi hak ediyor.

Film gazetecilerin yaşadıkları ile onların akıbetini araştıranların hikâyesini paralel bir kurgu ile anlatıyor ve bu seçimi ile de finalde hikâyeleri birleştirirken yaşananların seyirci üzerindeki etkisini artırıyor. Gazetecileri anlatan bölümler belgesele yakın bir tarzda çekilirken, onları arayış bölümü klasik sinema kalıplarına daha uygun sahneler ile geliyor karşımıza. Belgesele yakın duran ilk bölüm bu anlamda gerçekçiliği, gazetecileri canlandıran oyuncuların doğallığı ve el kamerası kullanımı ile etkisi artırılmış dinamizm ve heyecanı ile dikkat çekiyor. Diğer bölüm ise klasik sinema aracılığı ile bu “gerçekliğe” ulaştırıyor seyirciyi. Bir başka deyişle ilk bölüm bir yandan gazeteciliğe ve gerçek gazetecilere övgü dolu bir gerçeklik hikâyesi olurken, ikinci bölüm bu gerçekliği bize aktaran sanatın (bu örnekte kurgu sinemasının) örneği oluyor. Bu seçim de filmin seyircinin ilgisini birden fazla alanda ele geçirmesini sağlıyor.

Çatlamış topraklar üzerindeki katledilmiş insan görüntüleri gibi sahneleri olsa da film genelde bu tür açık şiddet sahnelerine pek yakın durmamış ama yine de başta gazetecilerin ve onlara ne olduğunu araştıran kahramanımızın akıbetlerini gösterdiği sahnelerde olduğu gibi hayli iç burkan ve kısa, yalın ama kesinlikle etkileyici anlara sahip. Filmin baş kahramanını canlandıran Anthony LaPaglia rolü için bir parça fazla yumuşak bir yüze sahip ama bu dezavantajını çoğunlukla geride bırakmayı başarıyor. Oscar Isaac’in ise aldığı ödüllere rağmen pek de öne çıkamadığı filmde asıl takdiri amatör Timor’lu oyunculara sunmak gerekiyor. Ülkelerinin yaşadığı acıları en iyi bilen insanlar olarak profesyonelliğin soğukluğundan da amatörlüğün yadırgatıcılığından da uzak doğal oyunları ile göz dolduruyorlar.

Sinema tarihinde benzer olayları konu edinen çok daha çarpıcı filmlerin var olduğu şüphesiz ama bu film alçak gönüllülüğü, doğallığı, sesini yükseltmeyen ama çarpıcılıktan da geri durmayan anlatımı ile kesinlikle ilgiyi hak ediyor. Gazeteciliğin kendisine sunulanları servis edenlerin değil bu filmde olduğu gibi tam bir tarafsızlıkla gerçeğin peşinde koşanların, köşe yazanların değil haberin kaynağına gidenlerin işi olduğunu bir kez daha hatırlamamıza yardımcı olan filmin en temel başarısı ise yukarıda da belirttiğim gibi gazetecilerin içinde bulunduğu ortamın tedirgin ediciliğini üstün bir başarı ile aktaran ve çoğunlukla el kamerası ve yakın planlarla çekilmiş bölümler ve bu sahneler bugün toplumun çoğunluğunun umursamaz göründüğü gerçeklerin peşinde bir zamanlar can veren insanlar olduğunu hatırlamak gibi rahatsız edici bir duygu yaratıyor seyredende ve bu duyguyu da elbette filmin başarı hanesine yazmak gerekiyor. Evet bir başyapıt değil belki ve kurguda çıkartılabilecek kimi gereksiz uzatmaları ve hikâyesinin yeterince iyi açıklanamayan noktaları var ama sonuçta iyi bir film karşımızdaki.

(“The Balibo Conspiracy”)

(Visited 178 times, 3 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir