Eğil Dağlar (İstiklâl Harbi Yazıları) – Yahya Kemal Beyatlı

Yahya Kemal Beyatlı’nın Kurtuluş Savaşı üzerine ve çoğunluğunu savaş sırasında yazdığı yazılardan oluşan bir derleme. Yaşarken hiçbir kitabı yayımlanmayan Yahya Kemal’in bu kitabı da ilk kez 1966 yılında basılmış. Adını, yazarın kitaptaki birkaç farklı yazısında değindiği bir asker türküsününden (“Eğil dağlar eğil üstünden aşam / Yeni tâlim çıkmış varam alışam”) almış olan eserdeki yazıların büyük bir kısmı Ağustos 1919 ile Ocak 1925 arasında kaleme alınmışlar ve “İleri”, Tevhîd-i Efkar” ve “Hâkimiyet-i Milliye” gazetelerinde yayınlanmışlar ilk olarak. Kitaba ayrıca Yahya Kemal’in Fazıl Ahmet Aykaç’a yazdığı 1928 tarihli bir mektuptan bir bölüm ve yazarın adını taşıyan enstitünün arşivinden alınmış ve tarihi belirtilmemiş iki yazı daha eklenmiş Kurtuluş Savaşı ile ilgileri nedeni ile.

Takdim yazısında kitabın 2005 tarihli bu baskısı için yapılan hazırlıklardan ve önceki baskılar için yapılan çalışmalardan, özellikle de Nihad Sami Banarlı’nın Yahya Kemal Enstitüsü kapsamındaki özenli araştırmalarında bahsediliyor. Enstitü adına Kâzım Yetiş’in kaleme aldığı yazıda, kitaptaki yazılarda yer alan eski kelimelerin günümüz Türkçesindeki karşılıklarının “yayıncının yaptığı ısrarlı talep” üzerine sayfa sonlarına eklendiği belirtilmiş. Buradaki “ısrarlı” vurgusu enstitünün bu durumdan çok da hoşnut olmadığını ima ediyor ki bunu anlamak güç açıkçası; çünkü yazıldıkları tarihin doğası gereği metinlerde günümüzde hemen hiç kullanılmayan eski kelimeler ve Arapça/Farsça terkipler bolca yer alıyor ve bir sözlük olmadan kitabın potansiyel okuyucuları için yazıları tam anlamı ile sindirerek okumak pek mümkün değil. Neyse ki eklenen açıklamarla ilgili de iki sorun var: Birincisi, kelimelerin sadece ilk geçtikleri sayfada açıklanması ve tekrarlanması durumunda da sayfa numarası verilerek okuyucunun bu ilk sayfaya yönlendirilmesi. Okumayı güçleştiren bu durum herhangi bir yer tasarrufu da sağlamıyor çünkü zaten bu yönlendirme için bir yer ayrılması gerekmiş. Bir başka problem ise bazı eski kelimeler için herhangi bir açıklama yapılmamış olması.

Yahya Kemal’in kitaptaki yazılarının Mustafa Kemal tarafından okunduktan sonra kesilip saklandığı ve görüştüklerinde yazara bundan bahsedildiği biliniyor. Yazarın sonraki yıllardaki politika ve diplomasi hayatının ilk izlerinin yer aldığı yazılar ortak temalar üzerinden ilerliyor. Türk halkının kurtuluş mücadelesini, ordusunu ve Mustafa Kemal’i destekleyen ve millî duyguların -doğal olarak- ağır bastığı yazıların yanısıra İstiklâl Savaşı sırasında Yunan devletinin yaptıklarına ve planlarına karşı hayli sert söylemler de yer alıyor. Bu söylemlerdeki ifadeler bugün fazlası ile sert ve aşağılayıcı görünüyor. Yunanistan’ın ülkesini kurmak dahil tarihinin her aşamasındaki eylemlerini büyük devletlerin arkasına sığınarak gerçekleştirdiğini söylerken, hak etmediği şeyleri şımarık bir çocuk tavrı ile sürekli ağlayarak talep eden bir ülke profili çiziyor okuyucuya yazar. Venizelos ile Yunan kralı arasındaki çekişmeler, Yunanistan’ın İstanbul’daki Rum basını ve diğer gazeteler aracılığı ile yaptığı propaganda veya Türklere karşı giriştiği ve kaybetmekte olduğu savaş nedeni ile bozulan ekonomisi yazılarda sıkça ele alınmış ve milliyetçi söylemlerin düşmanı olarak konumlanmış Yunanistan. Elbette haklılık payları var bu ifadelerin ve bu pay da oldukça çok kuşkusuz. Ne var ki “… asker ve erkek bir kavim olmadıkları için…” veya “… ayıptan da zerre kadar utanmazlar” gibi ifadeler -dönemin koşulları gereği anlaşılabilir olsa da- fazlası ile sert yargılar şüphesiz ki. Yahya Kemal, Fransız yazar Edmond About’un Yunanistan ve Yunan halkı hakkındaki iki kitabına da sık sık göndermelerde bulunuyor eleştirileri ve aşağılamaları sırasında.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında düzenlenen Paris Konferansı’ndan başlayarak savaşı galip bitiren devletlerle ve Yunanistan’la yapılan tüm görüşmeleri de yazılarının kapsamına çokça almış Yahya Kemal ve bu bağlamda özellikle bir husus üzerinde sürekli durmuş. İzmir ve Edirne’nin yeni kurulan Türk devletine verilmesinin şart olduğunu ve ancak bu durumda Avrupalılar için Doğu’da kalıcı bir barıştan söz edilebileceğini öne sürüyor Yahya Kemal. Türklerin fetih yapmayı değil, yeni ve küçük devletlerinde sulh içinde yaşamyı istediğini ve “kutsal” bir önemi olan istanbul’u ve Edirne’yi savaştan uzak tutacak olmalarının bunun garantisi olduğunu yazıyor.

Yahya Kemal’in yazılarındaki bir diğer ortak tema Osmanlı’dan Türkiye’ye geçiş ki saltanattan Türk milliyetçiliğine geçiş olarak da ifade ediyor bunu yazar. “İspat etti ki bir zaman bir aşiretten cihangirane bir devlet çıkaran bu millet o cihangirane devletten bugün bir Türk vatanı çıkaracak kudrettedir. Bir nesil evvelkilere mevhum (gerçekte var olmayıp zihinde tasarlanan) saltanat tatlı bir hayal, milliyet esasları üzerinde bir Türk milliyeti acı bir hakikat görünüyor. Bugün biz o mevhumeye acı hayal, Türk devletine tatlı hakikat diyoruz.” diye yazıyor örneğin ve “Osmanlı” ile “Türk” tanımlarının farklılığı üzerinden dile getiriyor fikirlerini: “Osmanlı doğrudan doğruya kapu halkı, padişahın hizmetinde olanlar, hükûmet adamlarıydı… Osmanlı, Âl-i Osman’a vazife ile bir nispeti ifade ederdi.”, “Ancak ahir zaman ulemasının Osmanlılık hulyasında bizler, biz Müslümanlar yandık. Son asırda kaybettiğimiz en mühim şey bu millî idraktir” cümleleri ile Osmanlılığı ve sonucunu tanımlarken, Türklüğün tanımı olarak ise şöyle yazıyor: “Türk milleti bir dinde ve bir mezhepte olan ve Türkçeyi müşterek lisan telâkki eden, Türk, Kürt, Çerkez, Arnavut ve Boşnak unsurlarının Kurûn-ı Vustâ’dan (Orta Çağ) beri terkibiyle vücut bulmuş bir millettir.” Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve bir ulus devlet anlayışının öne çıkarılması ile uyumlu söylemler bunlar kuşkusuz.

Anadolu’da savaşan orduyu islâmın ordusu diye tanımlayan Yahya Kemal’in yazılarında din de kendisine yer buluyor sık sık ve 10 Mayıs 1921 tarihli yazıdaki üç farklı ramazan algısında olduğu gibi dinsel duyguların kurtuluş savaşındaki ana motivasyon kaynaklarından biri olduğunu söylüyor. Savaş sonrasına ve dış politikaya da değiniyor yazar ve sonraki siyaset ve diplomasi hayatına hazır gittiğini kanıtlıyor. Yeni kurulan devletin “eski Türk ruhunun bakiyesi” olmadığını ve “yeni bir Türk ruhu” üzerine inşa edileceğini söyleyen; saltanatı “kemiyet” (nicelik), cumhuriyeti ise “keyfiyet” (nitelik) kelimeleri ile tarif eden Yahya Kemal’in, İstiklâl Savaşının o sırada İstanbul’da yaşayan bir aydının kaleminden günlüğü olarak da görülebilecek kitap, taşıdığı belge niteliği ile de önemli bir eser kuşkusuz.

(Visited 517 times, 11 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir