Hadewijch – Bruno Dumont : İnanç, aşırılık, radikallik, bağlanma ve hayattaki boşluklar üzerine. Hedefini tam tutturamasa da ve zaman zaman çelişkilere düşse de son sahnesi ile bile kendini affettirebilecek bir film. İnancın sadece saf duygular ile beslendiği (belki de hiçbir zaman yaşanmamış) zamanlara göz kırpan, kötümserliğin iyimserliğe sık sık baskın çıktığı bir çalışma. Isınmak zor olsa da garip bir çekiciliği var.
Nowhere Boy – Sam Taylor Wood : Q dergisinin neden yere göğe sığdıramadığını anlamak çok kolay. Hafif, uçarı, müzik dolu, gençlik dolu, denetlenmeye uygun bir asilik; daha ne olsun? Kadronun genç olmayan kısmının usta oyunculuklarını bir kenara koyun, geriye sinema adına pek bir şey kalmıyor. “Pembe” havalarda giden filmin sonundaki sert bölüm, filmin genel havasına pek uymasa da filmden hatırda kalan tek başarılı unsur. Beklentiler bir kenara koyulup seyredilirse…
Özel Hayatlar (Nothing Personal) – Urszula Antoniak : O küçük başyapıtlardan biri. Sakin ve sessiz bir hikâye anlatmayı ve bunu bir sinema duygusu ile zenginleştirmeyi bilen birinin elinden çıktığı belli. Hiçbir şeyin altını çizmeden, doğal ve samimi bir üslup ile neler yaratılabileceğine başarılı bir örnek. “İlişki” kurmanın kolaylığı/zorluğu, yeni bir ilişkinin büyüsü, güven ve geride bırakabilmek üzerine. Bir kadının elinden çıktığını ve ancak bir kadının elinden çıkabileceğini her karesi ile gösteriyor. Hemen hemen mükemmel.
(“Özel Hayatlar”)