“Arka cebine tırmanıp hep orada kalmak stiyorum”
Amerikalı şarkıcı Fanny Brice’ın hâlâ sevdiği eşinden ayrılmasının ve fırtınalı yeni ilişkisinin hikâyesi.
Barbra Streisand’ı üne kavuşturan ve sahne müzikallerinin yıldızı Fanny Brice’ın şöhrete giden yoldaki hikâyesini anlatan 1968 tarihli “Funny Girl” filminin devamı olan bu eser pek çok devam filminin kaçınamadığı akıbete sahip ve ilkinin gerisinde kalan bir çalışma olmuş ortaya çıkan. Dramatik bir hikâyesi olmasına rağmen Streisand’ınperformansı ile de etkisini artıran ama çok da çarpıcı olamayan komedi havası ve müzikleri filmi “Funny Girl” seviyesine taşıyamamış görünüyor.
Filmin tam bir başarı olamamasının temel nedenleri olarak senaryosu ve şarkıların hikâyeye yedirilme şekli görünüyor. Senaryodan Streisand ile James Caan’ın karakterleri arasındaki aşkın ortaya çıkışını ve gelişimini anlamak pek mümkün olmadığı gibi ikilinin evlilik sonrasındaki ilişkilerinin seyrini keşfetmek de pek mümkün değil. Streisand’ın ilk eşi rolündeki ve “Funny Girl” filminde de oynayan Ömer Şerif’in karakteri de hikâyede bir görünüp sonra kayboluyor ve senaryonun bir parça kopuk olan yapısının örneklerinden birini oluşturuyor. Senaryo adeta birbiri ile yeterince ilişkilendirilmemiş bağımsız sahnelerden oluşuyor gibi ve bu durum da hikâye boyunca süreklilik alanında hissedilen eksiklik duygusunun açıklaması oluyor. Bu eksikliğe paralel olarak veya aslında onun uzantısı olarak müzikal sahnelerde de bir problem var. Kostümler ve dekorların başarısı ile dikkat çeken ve Fanny Brice’ın rol aldığı müzikallerdeki şarkılarının yanında hikâyenin parçası olan şarkılar garip duruyor çünkü ilk gruptaki şarkılar bir sahne müzikali seyrettiğiniz hissini yaratırken, diğer şarkılar hikayenin parçası olduğu için konsantrasyon sorunu yaratıyor seyredende.
Streisand belki çok çarpıcı değil bu filmde ama gerek şarkıları gerek komedisi ile çizginin üzerine çıkmayı başarıyor. Zayıf bir Ömer Şerif’e karşılık, James Caan filmin asıl yıldızı olarak görünüyor. Karakterinin kaba, doğal ve ukala yanını herhangi bir abartıya ve üstelik senaryo bunu mümkün kılacak bir yapıda olmasına rağmen başvurmadan tam bir doğallık içinde canlandırıyor. Yönetmen Herbert Ross’un ilk filmin yönetmeni olan William Wyler ayarında olmadığını gösteren bir mizansen anlayışı var filmin. Örneğin bir müzikalin ilk gecesinde peş peşe yaşanan aksiliklerin sergilendiği sahne Streisand’ın ve Caan’ın tüm çabalarına rağmen bir türlü seyredeni kahkahalara boğacak bir çarpıcılığa ulaşamıyor. Benzer şekilde havuzda sergilenen müzikal sahnesi de tıpkı bir önceki örnek gibi kaçırılmış bir fırsat olarak görünüyor. Müzikal sahnelerden söz etmişken “Isn’t It Better” ve “Great Day” şarkılarının hem Streisand’ın güçlü yorumu hem de sahnelenişleri ile öne çıktığını ve kaliteli müzikal yapıları ile dikkat çektiğini belirtmek gerek.
Tüm bu eksikliklerine rağmen film yine de seyre değer kesinlikle. Senaryodaki bütünlük eksikliğini, kimi zayıf diyalogları, Herbert Ross’un zayıf yönetimini ve elbette “Funny Girl” ile kıyaslamayı bir kenara bırakırsanız, kimi güçlü şarkıları, en formunda halinde olmasa da Streisand’ın yorumculuğu, Caan’ın oyunculuğu ve o eski günlerin renklerini ve görkemlerini hatırlatan sahneleri ile müzikal sevenlerin keyif alabileceği bir film karşımızdaki. Bu keyif zaman zaman acı bir tat alsa ve hep bir eksiklik duygusu hissettirse de.
(“Komik Kadın”)