Geronimo: An American Legend – Walter Hill (1993)

“Bu kadar toprak varken, neden Apaçilere yer yok? Neden beyaz adam bütün toprakları istiyor?”

Apaçi savaşçılarından Geronimo’nun direnişinin ve onu yakalamakla görevlendirilen Amerikan askerlerinin hikâyesi.

Senaryosunu John Milius’un yazdığı (Walter Hill ve Larry Gross senaryoyu Milius’un karşı çıkmasına rağmen değiştirmişler), yönetmenliğini Walter Hill’in üstlendiği bir ABD yapımı. Ölüm döşeğinde, Amerikan ordusuna teslim olduğu için hep pişmanlık duyduğunu ve tek başına kalana kadar dövüşmesi gerektiğine inandığını söyleyen bu yerli savaşçının artık bu konulara daha liberal bir bakışın hâkim olduğu bir dönemde çekilen filminin yaratıcı kadrosunda Milius ve Hill isimlerinin olması ilginç bir durum; çünkü aksiyondan çok bir trajediyi anlatmaya soyunan filmi yaratan iki isimden Milius Amerikan sinemasının en muhafazakâr isimlerinden biri, Hill ise o türde olmayanları da dahil tüm filmlerini bir western olarak tanımlayan ve aksiyonları ile ünlü bir sinemacı. Filmi tam da bu durum üzerinden yorumlamak mümkün: Aksiyon sahneleri iyi çekilmiş ve etkileyici, diğer bölümleri ise liberal bakışın yetinmemizi beklediğinin tatmin etmemesi ve yeterince güçlü bir sinema dili olmaması nedenleri ile vasat.

Walter Hill’in de belirttiği gibi filmin adı (“Geronimo: Bir Amerikan Efsanesi”) pek uymuyor hikâyeye; evet, Geronimo hikâyenin ana karakterlerinden biri ama asıl olarak onun peşindekileri anlatıyor bize film. Üstelik Geronimo’nun bırakın neden bir efsane olduğunu, bir efsane olduğunu anlamak bile güç bu hikâyeden. Açılış jeneriği dışında odak hiçbir zaman ana olarak o olmuyor. Amerikan ordusuna direnerek yerliler için ayrılan rezervasyonlara gitmeyi reddeden yerli savaşçının peşindekilere, özellikle iki subaya (Charles Gatewood ve Britton Davis) odaklanan senaryoda Davis aynı zamanda bir anlatıcı rolü de üstleniyor. Hill filmden on iki dakikalık bir bölümün kesilerek vizyona sokulduğundan şikâyet etmiş; sonuçta bunun da etkisi olmuştur belki ama izlediğimiz ve dinlediğimiz hâli ile anlatıcı ses -senaryo tekniği açısından- kolaya kaçmanın aracı olmuş gibi görünüyor. Gerçek karakterleri anlatan bu filmde anlatıcıdan dinlediklerimiz filme çekicilik açısından yeni bir boyut (örneğin edebî bir tat) katmıyor ve duyduklarımızın bir kısmı ya gereksiz ya da görsel çözümlerin yerine tercih edilmiş gibi görünüyor.

Britton Davis karakteri baştaki sözlerinde tek arzusunun yaşananlara ve kahramanlarına ışık tutmak olduğunu söylüyor. Davis ordudan emekli olarak ayrıldıktan sonra, Geronimo hakkında “The Truth About Geronimo” adında bir kitap yazmış ve eser yazarının ölümünden sonra, 1929’da basılmış. Davis’in anlatıcı sesinden dinlediklerimizin bir kısmı doğrudan bu kitaptan alınmış ama subayın Geronimo hakkındaki bazı yargıları herhalde filmin liberal bakışı ve hikâyede Davis karakterinin çizilen hâli ile uyuşmadığı için yer almamış hikâyede. Örneğin şöyle yazmış Davis kitabında: “Bu yerli tamamen kötücül, yola getirmesi imkânsız ve güvenilmez bir adamdı. Cesaret ve kararlılığı dışında iyi bir yönü yoktu. Ne kadar içtenlikle verilmiş olursa olsun, sözleri kesinlikle değersizdi”. 3 kez teslim olmasına rağmen bir avuç adamı ile savaşmaya devam etmiş Geronimo ve bu açıdan bakınca sözünde durmadığını söylemek mümkün ve film de bunun üzerinde duruyor sık sık. Bu sözünü tutmama durumlarından birini (Rezervasyonu terk etmeme kuralını ihlal ederek, bir yerli büyücünün ölü reislerini diriltme (ve belki de savaşa devam etme) dansına katılması) detaylı olarak anlatıyor film ama burada yaşananlar üzerinden Geronimo’ya doğrudan bir eleştiri getirmeyerek Davis’in anlatımının tersi sayılabilecek bir yerde duruyor. Geronimo’ya saygısı olan, Apaçi dilini konuşabilen ve yerlilerin kültürünü de bilen Charles Gatewood’un “Yerliler az söz verir ama verince mutlaka tutarlar” sözüne aykırı bu durumu, klasik Hollywood yerlilerin vahşiliği ile açıklayacakken, film liberal bakışına uygun davranarak kullanmıyor bunu.

Evet, liberal bir film bu: Gatewood’un yerlilere saygı ve sevgi dolu yaklaşımını filmin kendisi de benimsiyor ve klasik sinemanın “iyi beyaz adam – kötü yerli” formülünü kırıyor bir bakıma. Ne var ki bunu yaparken takındığı tavrın içerdiği ikiyüzlülüğü de görmek gerekiyor. Beyaz adamları yerlilere karşı davranışları üzerinden “İyi beyaz – kötü beyaz” kolaycılığı ile sınıflıyor ama gerçekten doğrunun yanında duran bir hikâyenin onları ancak “kötü beyaz – daha kötü beyaz” olarak sınıflaması gerektiğini unutuyor. Kadın ve çocukların öldürülmesi konuşulurken, iki tarafın da bu konuda eşit derecede suçlu olduğunu düşünmemizi bekliyor film ama çok temel bir gerçeği atlayarak yapıyor bunu: ABD’nin bir soykırımın üzerine inşa edildiği ve o “iyi” askerlerin de bu suçu işleyen orduda gururla görev yaptığı. Davis karakterinin hükümetin yerlilere verdiği sözü tutmaması nedeni ile istifa ederken gösterilmesi ama gerçekte bu subayın emekli olana kadar görev yapmaya devam etmesi de bir başka örneği bunun. Tüm kültürlerinden ve yaşam şekillerinden koparılarak, rezervasyon denen bölgelerde yaşamaya mahkum edilen yerlilerin gençleri ile beyaz gençlerin birlikteliğinin umudu temsil etmesi, örneğin tüm bir Latin Amerika’nın din adına yağmalanması, işgal edilmesi ve insanların katledilmesi suçuna alet olan bir dinin Tanrısının barışçıllığından söz edilmesi ve “Bir ülke kuruyoruz, zor bir iş” denerek ABD’nin kuruluşunda yerlilerin başına gelenlerin sanki zorunlu bir yol kazası gibi gösterilmesi gibi hayli başka problemleri yanları da olan bir bakış bu. Yine de hakkını yememek gerek; Milius gibi sağcı bir sinemacının elinden çıkması şaşırtacak bir “tarafsız görünme” çabası var filmin ve kendi sınırları içinde elinden geleni yapıyor da. Bir yerli büyücünün sözleri (“Beyazlarla savaşta çok Apaçi ölecek. Sonunda biz kazanacağız çünkü ölüp onlardan kurtulacağız”) ve ABD ordusunda görev yaparken tanık oldukları bir haksızlık nedeni ile Geronimo’nun tarafına geçen yerlilerin vatana ihanetten asıldığı sahnede kullanılan müziğin dramatizasyonu da hikâyenin kurbanların tarafında durduğunun kanıtı.

Davis’in, kendi hatası nedeni ile bir yerliyi elinden kaçırdığı sahnenin ardından sarf ettiği “Hiç Apaçi öldürmemiş olmak ölürken vicdanımı rahatlatacak” sözü ile herhalde Amerikan sinemasının liberal ikiyüzlülüğünün en çarpıcı örneklerinden birine sahip olan filmin çok zengin bir kadrosu var. Jason Patrick ve Matt Damon’ın sırası ile Charles Gatewood ve Britton Davis’i canlandırdığı filmde Gene Hackman (General George Crook), Robert Duvall (Al Sieber) ve Wes Studi de (Geronimo) yer almışlar. Ne var ki senaryo bu oyuncuların hiçbirine sağlam bir performans için gerekli malzemeyi vermemiş ve sonuç da pek etkileyici değil. Walter Hill’in yönetmenliği ise genellikle kısa süren aksiyon sahnelerinde oldukça parlak ama diğer bölümlerde alışılagelenin dışına hiç çıkmayan ve bir orijinallik sunmayan tarzı ile sıradan görünüyor. Geronimo’nun geçmişi hatırladığı kısa bir ânın siyah beyaz ve farklı olmasına özen gösterilmiş görselliği ise filmin geneli içinde hayli anlamsız kaçmış ve tuhaf durmuş. Öyle ki yarım bırakılmış ve kurguda atlanmış hâli var bu sahnenin. Lloyd Ahern’in görüntüleri geniş açıları ile etkileyici ama bazı çöl sahnelerinde neden filtre yapaylığına başvurulduğunu anlamak mümkün değil.

Teslim olurken söylediği sözleri (“Eskiden bir rüzgâr gibi oradan oraya sürüklenirdim, şimdi teslim oluyorum işte”) ile yürek burkan Geronimo’dan çok, onun peşindeki beyaz adamları anlatan film finalde Gatewood’a, Amerikan ordusunda ırkdaşlarının karşısında görev yapan yerlilere ve tüm bir yerli soyuna karşı yapılan haksızlığı net bir şekilde ortaya koyarak ve asıl sözünü tutmayanın Geronimo değil, ABD hükümeti olduğunu vurgulayarak iyi bir iş yapıyor. Bu, elbette tek başına yeterli değil bir filmi değerli kılmak için ama zengin kadrosuyu, aksiyon sahnelerini, Ry Cooder’ın imzasını taşıyan hüzünlü müziğini ve tüm eksik ve kusurlu yanlarına rağmen yerlilere bakışını düşünürsek görülebilir demekte de bir sakınca olmasa gerek.

(“Geronimo: Bir Amerikan Efsanesi”)

(Visited 274 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir