Geronimo – Tony Gatlif (2014)

Geronimo“Bunca şiddet neden? Neden? Delirmiş olmalılar!”

Zorla evlendirilen bir genç kadının düğün gecesi sevdiği erkekle kaçması üzerine farklı etnik kökenlerdeki aileler arasında oluşan şiddet dolu gerilimin hikâyesi.

Yarı Berberi yarı Roman asıllı olan Fransız yönetmen Tony Gatlif’ten kariyerindeki diğer eserler gibi yine Fransa’daki etnik kökenliler arasında geçen bir film. Kimi hayli çekici yönleri olan, buna karşılık önemli kusurlardan da kurtulamamış görünen bir çalışma bu. İlginç soundtrack’i ve dinamik kurgusu ile görülmeyi hak eden çalışma, sağlam bir hikâye oluşturamamış olması ve içerik ve biçim açısından tam olarak neyi hedeflediğini belirleyememiş olması nedeni ile aksıyor zaman zaman. Buna karşılık estetik çekiciliği de yadsınamayacak bir çalışma aynı zamanda.

Roman karakterlerin öne çıktığı hikâyeler anlatması ile bilinen Tony Gatlif’in senaryosunu da yazdığı film gelinin düğün gecesi kaçması nedeni ile damadın Türk ailesi ile kadının sevgilisinin İspanyol ailesi arasında yaşanan ve şiddete dökülen gerilimin hikâyesini anlatıyor bize ve ortaya Flamenko ile İbrahim Tatlıses’in uzun havası arasında bir düello çıkıyor! Evet, filmin ses bandında bu iki müzik sık karşı karşıya geliyorlar ve İspanyollar ile Türkler’in duygularının, kavgalarının ifade aracı oluyorlar. Tatlıses’i tanıyan ve onun filmlerinden herhangi birine maruz kalmış bir seyirci için zor anlar bunlar doğal olarak. Oldukça melodramatik ve bu alanda dozu zaten oldukça kaçmış bir sahnede bir de Tatlıses’ten “Her Demet…” diye başlayan bir uzun hava çalmaya başlayınca gülmek ile rahatsız olmak arasında bir duygu yaşıyorsunuz ister istemez, daha önceki Tatlıses tecrübeleriniz nedeni ile. Bu sahneleri Batılı bir seyirci belki de beğenerek bile izleyebilir ama bizler için oldukça zor görünüyor bu açıkçası. Filmin sıkıntısı bununla da sınırlı değil ne var ki.

Hikâyesi ile, kavga sahneleri ile ve hatta kavga öncesindeki bir müzikli sahnedeki açık esinlenmesi ile “West Side Story – Batı Yakasının Hikâyesi”ne göndermelerde bulunan ve hatta ondan ve dolayısı ile Shakespeare’in Romeo ve Juliet’inden uyarlanmış görünen film bu öykündüğü filmin sertlik ile yumuşaklık arasında tutturduğu benzersiz ayara pek yaklaşamamış ne yazık ki. Dolayısı ile, aslında kendi başına çekicilikleri ve takdiri hak eden estetik yönleri olan kavga sahneleri örneğin, havada asılı kalmış görünüyor. Ne yanaşır göründüğü sertliğin ne de aşkın yumuşaklığının tadına yeterince varabiliyorsunuz filmi seyrederken. Geldiğini tahmin ettiğiniz ama pek de gerçekçi olmayan final, kimi zorlama tesadüflerle ilerleyen hikaye, filme adını veren karakterin görünürdeki tüm önemine karşın hikâyeden çıkarılsa eksikliğini hissetmeyeceğiniz şekilde çizilmiş olması de filme zarar veriyor. Baş kahramanının nedenini sorguladığı şiddeti biz de sorguluyoruz ama elimizde şiddeti besleyen geleneklerden (namus ve onur meselesi gibi) başka bir şey yok hikâyenin bize verdiği. Oysa sosyo-ekonomik arkaplan hikayenin tam orta yerinde duruyor ama Gatlif’ten yeterli ilgiyi görmüyor.

Kimi amatör oyuncuların performans açığını Geronimo karakterini canlandıran Céline Sallette’in örttüğü film görsel yandan hayli güçlü ama bu güç hikâyeyi destekleyen bir havada değil her zaman. Gelinle damadın otlar arasında, sahilde koştuğu sahneler evet hayli estetik ama zorlama da görünüyor öte yandan ve nerede ise o estetik havanın oluşturulması için tasarlanmışlar sadece. Islak tişörtler içindeki oynaşmalar bunun bir parça daha zorlanmış hali olarak dikkat çekiyor. Öte yandan filmin estetiğine şapka çıkarmak da gerekiyor: Danslı kavga sahneleri örneğin, modern bir müzikalin danslı bölümleri havasında ve keyifle seyrediliyor, ve içerikten bağımsız düşünüldüğünde görüntüler de etkileyici kesinlikle. Tony Gatlif’in dinamik yönetmenliği de filme ciddi katkı sağlamış ve hikâyenin eksikliklerine takılmadan seyretmenizi sağlıyor anlatılanı. Sonuç olarak, yüksek enerjili, etnik soslu hikâyesi ve yönetmenin enerjisini hoş bir şekilde dengeleyen Sallette’in oyununun da keyif verdiği bir çalışma karşımızdaki. Hikâyesinin zayfılığını bir kenara koyup, bu çağdaş Romeo ve Juliet hikâyesinin tadını çıkarmakta yarar var. Gece karanlığında ve sokakta, silah olarak dansların, müziğin ve bedenlerin kullanıldığı estetik dövüş sahneleri her zaman bu denli çekici olmuyor ne de olsa.

(Visited 264 times, 3 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir