Adalet Ağaoğlu’nun deneme türündeki bu kitabı, yazarın 1984 – 1992 arasında dergi ve gazetelerde yayımlanan yazılarını ve kendisi ile yapılan söyleşileri kapsayan ve ilk basımı 1993 yılında gerçekleştirilen bir eser. Kitabın devamı niteliğinde üç eser daha yayınmanmıştı sonradan: “Başka Karşılaşmalar” (1996), “Öyle Kargaşada Böyle Karşılaşmalar” (2002) ve “Yeni Karşılaşmalar” (2011). Kitaba neden “Karşılaşmalar” adını verdiğini şöyle açıklıyor Ağaoğlu giriş yazısında: “Sözcüğü bütün olarak ele aldığınızda da, parçalara böldüğünüzde de ortaya çeşitli karşı olma, karşı durma, kaçma, buluşma, kucaklaşma, burun buruna gelme, öte kıyıya geçme, karşılaşma durumları çıkmaktadır: Karşı / Karşıla / Karşılaş / Karşılaşma / (yine) Karşılaşma / ve tabii: Karşılaşmalar… Her yerde, her zaman: Özellikle de yaratırken; yazarken ve okurken.” Dergiler için yazdığı yazılar, gazetelerdeki köşe yazılları ve kitapları üzerine kendisi ile dergi ve gazeteler için yapılan söyleşiler olarak üçe ayrılan kitaptaki Eylül 1987 tarihli bir yazısında bu “karşılaşmalar”ı biraz daha detaylandırıyor yazar ve şöyle diyor: “Karşılaştıklarımız, karşımıza çıkanlardır. Ama onlar durup dururken çıkmaz karşımıza. Biz bugün o yollardan geçtiğimiz, şu köşeden sapmayı seçtiğimiz için çıkar.” İşte bu deneme türündeki kitapta da Adalet Ağaoğlu karşısına çıkanlar ve onlarda gördükleri üzerine düşünmüş ve yazmış. İlk iki bölümde farklı konular üzerine yazılar var, üçüncü bölümde ise yazarla Üç Beş Kişi”, “Hayır” ve “Ruh Üşümesi” kitaplarının ilk kez yayımlandığı tarihlerde yapılan söyleşiler var ve bu söyleşiler ağırlıklı olarak bu kitaplar (ve ikinci kitabın bir parçası olduğu “Dar Zamanlar” üçlemesinin diğer iki kitabı “Ölmeye Yatmak” ve “Bir Düğün Gecesi” romanları) ve onların içerik ve biçimsel özellikleri aracılığı ile Ağaoğlu’nun yazarlığı üzerine yapılan konuşmaları içeriyor.
İlk iki bölümdeki yazılarda Ağaoğlu’nun ele aldığı konulara bir yazar, bir sanatçı gözü ile bakıyor ve düşüncelerini bu şekilde dile getiriyor olması dikkat çekiyor ve bu bakış, yazıları sıradan, daha doğrusu değeri yazıldığı günlerle sınırlı olmaktan uzaklaştırıyor. Örneğin “Şehir Dergisi”nin Nisan 1988 sayısında yer alan “Beyaz Kent Lizbon ve Galata Kulesi – King Kong – Empire State Building” başlıklı yazıda Ağaoğlu şehirler ve hikâyeleri oralarda yaşanan filmler üzerine yazarken o şehirlerin kendisinde bıraktığı izlere değiniyor. “Ero” dergisinin Ağustos 1991 sayısında yer alan “Cinselliğin Yazılı Dili”nde ise edebiyatta cinselliği anlatmanın zorlukları üzerine düşüncelerini dile getiriyor örneğin. Bu yazılar gibi ilk bölümde yer alan diğer yazılarda da Brecht, Oğuz Atay, Reşat Nuri Güntekin veya Sevgi Soysal gibi sanatçılar üzerine olan denemeler, İstanbul ve “İstanbulca” üzerine görüşler ya da Ankara’da uzun süre yaşadığı Hatay Sokağı’ndaki komşuları (Orhan Veli’den Müşfik Kenter’e, Aydın Tezel’den Refik Ahmet Sevengil’e kadar uzanan isimler söz konusu burada) yer buluyorlar kendilerine. Milliyet ve Cumhuriyet’te yayınlanan köşe yazılarında ise dergilerde yayınlanan yazılara kıyasla daha geniş ve günlük hayata daha çok değinen konular var: Siyaset, aydın, edebiyat, kitaplar, okumak, iletişim vs.
Kitaptaki bir söyleşinde “… ben yazdığı kitaplar üstünde konuşmaktan fellik fellik kaçan biriyken, oturup konuştum. Romanlarını en kötü anlatan biri olarak konuştum hem de (uzun uzun.) Konuşurken de hep şunu düşünüp durdum: Ben niye konuşuyorum bunları? İşte, yazabildiğim kadar yazdım ya?” diyor Ağaoğlu. Üçüncü bölümde üç ayrı kitabının yayımı nedeni ile çeşitli dergi ve gazetelerle yapılan söyleşilerde bu kitaplardaki temalar ve kendi yazarlık anlayışı üzerine doyurucu konuşmalar yapmış bu düşüncesine rağmen ve özellikle de onun bu eserlerini okumuş olanların kesinlikle ilgisini çekecek kimi görüşler belirtmiş. Kitaplardaki temalar üzerine yapılan konuşmalar doğal olarak Türkiye, aydınlar, sol, özgürlük, kadınlar, intihar ve romanlarının biçim ve üslupları üzerinden ilerliyor ve Ağaoğlu’nun bu gibi konulardaki görüşlerini de romanları ile ilişkilerin üzerinden okuma fırsatı yakalıyoruz.