“Hayır, ben patron değilim. Burada bir patron yok, bir komün var; tamam mı? Anladın mı? Burada her şeyi paylaşırız, anladın mı? Patron falan yok burada. Biz burada her şeyi paylaşıyoruz, bunu anlayabiliyor musun? Anlayabiliyor musun!”
1970’li yıllarda Danimarka’da komün hayatı yaşayan bir grubun hikâyesi.
Mogens Rukov ve Thomas Vinterberg’in aynı isimli oyunundan yola çıkarak, senaryosunu Vinterberg ve Tobias Lindholm’un yazdığı ve yönetmenliğini Vinterberg’in üstlendiği bir Danimarka, İsveç ve Hollanda ortak yapımı. Vinterberg’in yedi yaşından on dokuz yaşına kadar ailesi ile birlikte yaşadığı Kopenhag’daki bir komündeki hayatından esinlenen film altmışlı ve yetmişli yılların liberal havasının sonuçlarından biri olan bir hayat biçiminin bireysel duygular ve arzular ile çatışmasının sonuçlarını anlatan bir çalışma. Farklı bir ortak hayat deneyen bireylerin hayalleri ile gerçeklerin çelişmesini konu edinen film bir dram hikâyesini anlatırken “daha iyi bir yaşam” umudunu da elden bırakmıyor ve karakterlerini yargılamamaya özen gösteriyor. 7 yetişkin (4 erkek, 3 kadın) ve biri on dört, diğeri altı yaşında olan iki çocuğun birlikte yaşamını özenle anlatan film, tüm karakterlerini yeterince derinleştirememiş olsa da ve hikâye dramatik anlarına rağmen zaman zaman yeterince güçlü görünmese de, oyuncularının (özellikle de Berlin’de ödül alan Trine Dyrholm ve onun eşini canlandıran Ulrich Thomsen) başarısı ve serbest anlatım dili ile ilgi görebilecek bir çalışma.
Erkeğin mimarlık alanında eğitim veren bir akademisyen, kadının ise tanınmış bir haber sunucusu olduğu ve on dört yaşında bir kızları olan entelektüel bir çift kendilerine miras kalan evin büyüklüğünü konuşurken kadının önerisi ile komün yaşamını denemeye karar veriyorlar. Altı yaşında bir oğulları olan tanıdıkları bir çiftin yanısıra, iki bekâr erkek ve bir bekâr kadın daha geliyor eve ve birlikte yaşam başlıyor. Tahmin edilebileceği gibi başlarda yolunda gidiyor bu ortak yaşam ve çiftimizin -özellikle kadının şikâyetçi olduğu- monoton hayatları renkleniyor ama sonra yine beklendiği gibi sorunlar başlıyor; ama tam olarak içeriden değil, dışarıdan geliyor bu sorun.
Senaryo özellikle çifti odağına alırken, diğer karakterler daha çok bu iki kişinin ortak yaşam deneyinin parçası olarak kalıyorlar göründükleri onca sahneye rağmen ve çoğunlukla bu ortak yaşamın güzelliklerini ve zorluklarını anlatmanın aracı olmak için yer almış gibi duruyorlar hikâyede. Bu tercih de bu karakterlerin çoğunlukla iki boyutlu kalmalarına neden oluyor ve hikâyeye zarar veriyor. Örneğin evdeki yedi yetişkinden biri olan ve “yabancı” olduğu birkaç kez dile getirilen karakteri çözemiyoruz bir türlü (sık sık ağlaması, parasızlığı vs.). Evdeki diğer çiftin çocuklarının trajik durumu ise hikâyeye bir dramatik destek verse de ve etkileyici bir duygusal sahneye imkân sağlasa da bir parça gereksiz kalıyor hikâyenin asıl meselesi düşünüldüğünde. Buna karşılık diğer çocuğun sürekli etrafını sorgulayan bakışları ve bir yandan da büyüyerek kendi hayatının resmini çizmeye başlaması akıllıca bir parçası kılınmış hikâyenin filme çekicilik katacak bir başarı ile.
Gerçekte o tarihlerde komün hayatının o hayatın dışında olanlarca nasıl karşılandığı veya bu yaşam biçiminin genel olarak toplumsal konumu ile ilgili konulara pek girmiyor hikâye; sadece bir sahnede doktor bir hastanın ebeveynleri dışındakilere hastanın durumu ile bilgi vermeyince, komündekilerden birinin doktora “biz komünüz” diyerek tepki verdiğine tanık oluyoruz. Aslında filmin genel yaklaşımı ile ilgili bu durum. Vinterberg komünün “dış dünya” ile ilişkilerini kısıtlı tutuyor ve gösterdiğinde de bu ilişkileri, sadece komündeki bireylerin hayatlarını öne çıkararak yapıyor bunu. Dolayısı ile filmde anlatılanın bu yaşam biçimin bir incelemesi olmasa bile, irdelenmesi de değil, daha çok içindeki bireylerin kişisel yaşamları üzerindeki etkisi ile -o da hayli kısıtlı aslında- sınırlı olduğunu söylemek gerekiyor.
İnsan doğası ile toplumsal düzenlerin dikte ettiklerinin çelişmesini özellikle Trine Dyrholm’un canlandırdığı Anna karakteri üzerinden etkileyici bir şekilde anlatmayı başarmış film. Evliliğini ve belki de gururunu korumak için kabullendiği durum ve eve yeni bir katılımcının gelmesini kabul etmesinin (ve hatta önermesinin) sonuçlarını çarpıcı bir şekilde anlatıyor fillm bize ve Dyrholm da güçlü oyunu ile kadının yaşadıklarını bizim de aynen hissetmemizi sağlıyor. Vinterberg’in filmi birtakım hatıralar, fikirler vs.’nin bir araya getirildiği ama bunlarla tam olarak ne anlatılmak/yapılmak istendiği belirlenememiş bir yapısı olsa da anlattığı konu, oyuncuları ve Vinterberg’in karakterlerine belli bir mesafede dursa da onları anlamaya çalışan yaklaşımı ile ilgiye aday bir film.
(“The Commune” – “Komün”)