“İnsan kötü bir biçimde ölünce ruhunun kafası karışır, nereye gideceğini bilemez. Ona Vinyan deriz.”
Çocukları tsunami sırasında kaybolan Avrupa’lı bir çiftin Burma’ya kadar uzanan arama hikâyesi.
Bir parça “Don’t Look Now”, biraz “Emmanuelle”, biraz “Werner Herzog” taklidi olunca, karşımıza çıkan da elbette başarısız bir film oluyor. Beart olunca beklentilere uygun sahneler (ya da o sahnelerden dolayı Beart), rock star kılıklarında bir Taylandlı, kayıp çocuğun ardından düşülen zihinsel boşluk, egzotik atmosferde erotizm, karısının soğukluğuna rağmen sadık kalmaya çalışan adamın cinsel gerilimi vs.
Tsunami trajedisinden anlatılacak hikâye bu mudur sorusu bir yana tutarsızlıklarla dolu bir film bu. Yukarıda belirttiğim tüm öğeleri kapsayan bir film yapalım demiş birileri ve sonra da yapmışlar gibi görünüyor. Çocuklarının peşinde Burma gibi tehlikeli bir ülkeye korku içinde giren kahramanlarımızın daha ilk gecelerinde erotizme kucak açan sahnelerin içinde olmasından dolayı filmi yapanlara bravo diyelim. Rufus Sewell inanmamış göründüğü bir rolde sıkıntılar içinde dolaşırken, Beart kendisinden bekleneni yapıyor; erotik depresif kadın oluyor, bu tanıma uygun ama derinliksiz bir şekilde. Özellikle Sewell’ın Tayland’lı “rock star” ve teknenin kaptanı ile konuştuğu ve ardından sarhoş olduğu sahne akışı, diyalogları ve oyunculukları ile hani nerede ise yerlerde sürünüyor.
Bu olmamış filmin yine de kayda değer bir yanı var. Filmin son on beş – yirmi dakikası daha önceki atmosferden tamamen farklı bir noktaya kayıyor ve eğer kendi başına ele almayı başarabilirseniz bu bölümü, oldukça keyif almanız mümkün. Bu bölüm yarattığı tedirginlik hissi, korku, bilinmeyene karşı hissedilen panik ile filmin nerede ise tek başarılı yanı. Sondaki “ana kraliçe” sahnesi ruh halinize göre komik de gelebilir veya anne-çocuk ilişkisinde hassas olanlar için dokunaklı da ama ne olursa olsun bir parça etkileyiciliği olduğunu kabul etmek gerek.