“Görünen o ki sizi tatmin edecek tek performansım bir ölüyü oynadığım zamanki olacak”
Yanlışlıkla ajan zannedilen bir adamın peşine düşenlerden kurtulma çabasının hikâyesi.
“Reklam dünyasında yalan diye bir şey yoktur. Sadece çıkarcı abartılar vardır” prensibine inanan kendine güvenli, esprili, rahat bir reklamcının yalanlar, yanlış anlamalar ve olduğundan farklı gör(ül)meler üzerine olan hikâyesi Hitchcock ustalığının zirve noktalarından biri ve her karesi ile sinema keyfi veren, her bir sahnesi sinema antolojilerine geçmeyi hak eden ve işte o ölmeden önce mutlaka görülmesi gerekli filmlerden biri. Yalanı mesleğinin doğal bir parçası haline getirmiş bir adamın anlattıklarına kimseyi inandıramadığı başlangıç bölümleri de tüm reklamcılara verilen keyifli bir cevap.
Cary Grant’ın aksiyon adamına dönüşmek zorunda kalan bir reklamcıyı oynarken aldığı keyfi seyredene de yansıtmayı başardığı filmde, Eva Marie Saint tüm kırılganlığı ve seksapeli ile sinema tarihindeki ölümsüz Hitchcock sarışınlarından biri oluyor. Yan kadroda ise annede Jessie Royce Landis ve kötü adam rollerinde iki büyük isim, James Mason ve Martin Landau da bu keyifli filmin iz bırakan isimleri olmayı başarmışlar.
Film sinema tarihine geçen pek çok kült sahneye sahip; sigara yakma sahnesi sinema tarihindeki en seksi anlardan biri, kompartımandaki öpüşme sahnesi ise koreografisi ile yönetmenin ustalığının unutulmaz örneklerinden biri. Elbette dört ölümsüz bölümden de bahsetmek gerek; geniş bir açık alanda uçaktan kaçma, müzayede salonu bölümü, Rushmore dağındaki kaçış ve tüm final bölümü. Özellikle ilk bölüm mizanseni, kamera açıları, sürekliliği ve seyredeni gerilime hazırlayan sessiz tereddüt anları ile dört dörtlük bir klasik artık. Kahramanımızın başına gelecekleri haberleyen çok yukarıdan çekilmiş ve onu o geniş alanda iyice küçülmüş olarak gösteren kare bile başlı başına alkışı hak ediyor. Otobüsün uzaktan ilk göründüğü an ile başlayıp araba çalarak kaçılana kadar süren bu bölüm gerçekten unutulmaz bir keyif anı.
Duşta ıslıkla çalınan “Singin’ in the Rain” şarkısı ve müzayede sahnesinde Cary Grant’ın Charles Adams’dan bahsetmesi gibi sanatsal referansları da içeren filmin, Hitchcock’un yapımcıların senaryoya müdahele ederek yaptıkları bir eklemeden kaçınmak için eklenen diyalogları gürültülü bir uçağın motoru önünde çekerek konuşulanları seyircinin anlamasına engel olması gibi keyifli hikâyeleri de var. Son sahnede uçurum kenarından ani bir kesme ile kompartımana geçen ve kahramanlarımız öpüşmeye başladığında tünele giren tren görüntüsü ile sansüre de selam gönderen film esprili, heyecanlı ve kısacası çok keyifli bir çalışma. Mizahın, maceranın ve aşkın unutulmaz bir kombinasyonu. Evet, bir baş yapıt.
(“Gizli Teşkilat”)