Remember – Atom Egoyan (2015)

“Üzgünüm mü dedin? Yaptığın, özür dilenecek türden bir şey değil”

Bunamadan muzdarip yaşlı bir adamın huzurevindeki bir arkadaşının yardımı ile, ailesini yok eden bir Nazi subayının yıllar sonra peşine düşmesinin hikâyesi.

Benjamin August’un orijinal senaryosundan Atom Egoyan’ın çektiği bir film. Tarihteki en büyük insanlık suçlarından biri olan yahudi soykırımı ve bir intikam çabasını kahramanının rahatsızlığı ile de desteklenen bir unutma/hatırlama hikâyesi içinde anlatmaya soyunması. Christopher Plummer’ın muhteşem oyununun en büyük kozu olduğu film, kimi bölümleri dışında daha çok bir televizyon filmi formatında ilerlemesi ve kahramanımızın intikam yolculuğu sırasında karşılaştıkları üzerinden kimi klişe mesajlar peşine düşmesi dolayısı ile yeterince güçlü olamıyor. Egoyan’nın en iyilerinden olmasa da kahramanının “trajedi”si ve Plummer’ın oyunculuğu için bile görmeye değer bir film bu.

Hikâyenin sonundaki sürprizin -kimi ufak ipuçlarına rağmen- pek çok seyirci için bir şok etkisi yaratacağı muhakkak ama sürprizin sadece kendisi değil filmin adında da kendisini gösteren tema ile bağlantısı asıl önemli olan. “Hatırla” diyor film ve kahramanının bunamadan kaynaklanan unutma problemini, geçmişin unutulmaması gereken bir insanlık suçu ile bir araya getiriyor. Unutmanın trajedisini, unutmayı seçtiğimiz suçların korkunçluğu ile birlikte ele alıyor film ve açıkçası hikâyesi açısından en büyük başarısını da bu alanda yakalıyor. Ne yazık ki hikâyenin akışı teması kadar güçlü değil; kahramanımız hedefine doğru ilerlerken dört potansiyel suçlunun her birini sırası ile ziyaret ediyor ve dört adamın her biri (veya yakınları) altı fazlası ile çizili sembollerin örneği oluyorlar. Faşizmin günümüz toplumlarında da baş gösterme potansiyelini taşıdığını veya kimi suçluların düşündüğümüzün aksine suçlarından hiç de pişmanlık duymadığını göstermesi gibi hususlar açısından önemli aslında bu karşılaşmalar ama senaryo bu anların sembolik önemini fazlası ile belli ediyor ve hikâyenin derinlik kazanmasına engel oluyor.

Bir ikisi sondaki sürpriz ile açıklanıyor olsa da bazı gerçekçilik problemleri var filmin. Ciddi bir unutkanlık problemi olan adamın uzaktan kontrolle kendisine sağlanan ve mükemmel denebilecek lojistik destekle de olsa başardıkları pek gerçekçi değil açıkçası ve intikamın tasarımcısı için de bu “şeytanî” planı büyük bir riske atmak demek tüm planı bu adamın üzerine kurmak. Ne var ki film mesajlarının derdine düşünce, bunları pek umursamamış görünüyor ve hikâyesinin trajik sürprizinin gücü ile yetinmiş görünüyor daha çok. İyi bir seyircinin dikkatinden kaçmayacak kimi küçük görsel unsurları var filmin; kahramamızda refleks olarak verdiği bir tepkiye neden olan bir duş başlığının veya megafonun görüntüsü önemli ve yüreğe de dokunuyor ilk anda; finalde ise bambaşka bir duyguya neden olacaktır bu nesneler dikkatli seyirciler için. Mychael Danna’nın hüzünlü -ve belki bir parça fazla vurgulu- müziğinin de katkı sağladığı hikâyede Plummer’ın varlığı ise üstteki problemlerin bazılarını unutturacak düzeyde başarılı. Bir yol hikâyesi olarak da adlandırabileceğimiz intikam yolculuğunun her bir ânını seyre değer kılan bir performansı var oyuncunun ve ömrünün son günlerini anlamlı kılacak bir intikamın peşinde olduğunu düşünen karakterini müthiş olgun bir performans ile getiriyor önümüze. Kahramanımızın huzurevindeki arkadaşı, intikam planındaki yardımcısı ve yol göstericisi rolündeki Martin Landau da bu “yaşlılar filmi”ndeki parlak performansı ile dikkat çekiyor.

Tüm finalinde ve bir hastane odasında biri gerçek bir kurban diğeri kurban olduğunu düşünen iki adamın kucaklaşarak birbirlerini teselli etmesinde duygusal etkileyicilikler yakalayan filmin, A.B.D.’deki silah edinme kolaylığı ve silah sahipliğinin sıradan olması gerçeği açısından önemli iki sahnesi var: İlki silah satan bir dükkanda geçiyor ve yasal silahlarla işlenen cinayetlerin “terörist”lerin işlediklerini kat be kat geçtiği ülkenin ikiyüzlülüğünü dışa vuran bir satın alma işlemini gösteriyor bize. Bir diğerinde ise bir marketin güvenlik görevlisi kontrol ettiği çantada silaha rastlamayı adamın yaşlılığından kaynaklanan kısa bir şaşkınlıkla karşıladıktan sonra, silahla ilgili nostaljik bir yorum yapıyor sadece. Bu sahneleri bir Nazi’nin oğlu olan ve en az babası kadar ırkçı görüşleri olan polis karakteri ile birlikte düşününce filmin faşizmin ve onun doğasında yer alan şiddetin günümüzdeki uzantıları ile de ilgilendiğini söylemek mümkün. Ne var ki filmin soykırımı zaman zaman ikinci plana atan bir intikam hikâyesinin peşinde gitmeyi daha çok tercih ettiği de açık.

(“Hatırla”)

(Visited 137 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir