Shan Zha Shu Zhi Lian – Yimou Zhang (2010)

“Gerçekten seviyorsan, onu bir süre görmemeye katlanabilirsin. Senin geçmişin temiz, bizi anlayamazsın”

Babası siyasi bir mahkum olan bir genç kız ile ailesi partinin üst düzey üyelerinden olan bir genç erkeğin Çin’deki Kültür Devrim’i sırasındaki imkânsız aşklarının hikâyesi.

Büyüleyici görselliği olan ve sinema dili de sağlam pek çok filmi ile tanınan Çinli yönetmen Yimou Zhang’dan Mao’nun başlattığı Kültür Devrimi sırasında yaşanan bir aşkı anlatan ve “Love Story” diye özetlenebilecek bir film. Zhang bu kez zarif bir görsellik ve yumuşak bir sinema dili ile defalarca anlatılmış bir hikâyeyi anlatıyor seyircisine. Ai Mi’nin Çin’de çok popüler olmuş romanından (bu roman da daha sonra ABD’ye göç eden bir kadının basılmamış anılarına dayanıyor) uyarlanan film, ana akım sinemanın kurallarının izinden giderek bir aşk hikâyesini karşısına alt edemeyeceği engeller çıkararak ve duygusal bir yaklaşımla anlatıyor. Engellerden birisinin siyasi olması ise hikâyenin sıradanlığını değiştirmeye yardımcı olamıyor.

Ülkesinde ciddi bir gişe geliri elde eden filmin anlattığı aşk hikâyesi Çin Halk Cumhuriyeti tarihindeki önemli olaylardan biri olan Kültür Devrimi sırasında geçiyor. 1966 – 1976 yılları arasındaki bu uygulamayı Mao, komünizmi ülkede iyice yerleştirmek ve bu yolda engel gördüğü gelenekleri, kapitalist ve kültürel alışkanlıkları ortadan kaldırmak amacı ile başlatmıştı. Milyonlarca insanın şu ya da bu şekilde acı çekmesine ve ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal olarak sarsıntı geçirmesine neden olan bu “devrimin” uygulamalarından biri de şehirli gençleri kırsal bölgelere göndermekti. Bu uygulama hem köylülerin komünizm eğitiminden geçmelerini hem de hikâyemizde olduğu gibi “sakıncalı” gençlerin “yeniden eğitimini” sağlama amacı taşıyordu. Filmimizin odağına aldığı ve gözlerimizi yaşartma hedefi gizlenmeyen aşk hikâyesindeki taraflardan biri olan genç kızın babası “sağcı” olma suçu ile hapiste, annesi ise “kapitalist” olarak damgalandığı için sürekli bir baskı hissediyor üzerinde. Genç erkek ise babasının yönetimdeki yeri nedeni ile kızınkinden çok farklı bir sınıfın üyesi. Kısacası karşımızda sınıfsız ve kaynaşmış bir toplum yok, ve bu durum aşkın önündeki engellerden sadece birisi. Bu engele filmin ilerleyen dakikalarında bir büyük engel daha katılıyor ve sonuçta karşımıza “Love Story – Aşk Hikâyesi” filmindeki engelleri kendisine taşıyan ve bu hikâyeyi Çin’de tekrarlayan bir film çıkıyor.

Kültür Devrimi sırasında Çin’de yaşanması hikâyeye bir yenilik kazandırmamış kesinlikle. Dönemi bir an için unutursanız, defalarca seyrettiğiniz bir filmi tekrar görüyor gibi hissetmeniz mümkün. Yine de filmi farklı ve ilgiye değer kılan başka öğeleri var neyse ki. Tüm bu öğeler filmi belki de en iyi özetleyecek kelimenin yumuşaklık (veya alternatif olarak zarafet) olmasını sağlıyor. Zhang sahneler arası geçişleri klasik sinemayı hatırlatırcasına kararma (fade out) yöntemi ile yapıyor ve her sahne son bir yalın ve hüzünlü kare ile tamamlanıyor. Yönetmen kimi sahneler arasında da yine eskilere gönderme yaparcasına “ara yazı” uygulamasını tercih etmiş. Bu yazılar hikâyeye bir açıklama getiriyor elbette ama görsel olarak veya diyaloglar aracılığı ile kolayca aktarılabilecek gelişmeleri açıklayan bu ara yazıların amacının sadece klasik sinemaya göndermede bulunmak olduğu açık. Zhang bunun dışında hem hikâyesi hem de mizansen anlayışı ile sürekli bir “masumiyet” havası yaratmış filmde. Her ikisi de bu masumiyetin somutlaşmış bir hali gibi oynayan ve açıkçası bunu çok da iyi başaran iki oyuncusu (Dongyu Zhou ve Shawn Dou) ve iki aşığın tereddütler içinde birleşen elleri gibi görsel oyunlar bu zarafeti destekleyip duruyor film boyunca. Bunlara bir de genç kızın cinsellik ile ilgili saflık derecesine varan bilgisizliğinin ve genç erkeğin sinema tarihindeki aşık olunacak en ideal erkek profilinin yarattığı masumiyeti de eklemek gerek.

Sonuçta karşımızda zarif bir dille anlatılmış, iyi oynanmış ve yalın ama başarılı görselliği olan bir film var. Hikâyenin arka planındaki (aslında tam da göbeğindeki) Kültürel Devrim’in hem bu denli ortada olup hem de bu denli nerede ise görünmez olması ise filmin yaratıcılarının doğru bir tercihi olmamış gibi duruyor. Sonuçta aslında yeni bir şey söylemediği için doğası gereği sıradan olan bir hikâyeyi zenginleştirecek bir unsur ihmal edilmiş bu tercihin sonucu olarak. “Love Story” bile “Aşk asla pişman olmamaktır” iddiası ile karakterlerinin sınıfsal farklılıklarını daha net vurgulamıştı. Yine de tüm bunları bir kenara koyup, filmin zarafetinin tadını çıkarmak ve kahramanlarımızın trajik hikâyesi için birkaç gözyaşı dökmek kesinlikle yanlış bir seçim olmayacaktır.

(“Under the Hawthorn Tree” – “Alıç Ağacı Altında”)

(Visited 139 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir