“İki buçuk yıldır temizim… Hapisteyken temizlendim… dört gün oldu çıkalı… ve tekrar kullanmayı o kadar çok istiyorum ki… on altı yaşımdan yirmi ikiye kadar eroin hayatımın aşkı oldu. İşte, bir kızım vardı ve onunla hiç ilgilenmedim. Şimdi ona bakmak istiyorum… ve bu yüzden temiz kalmak zorundayım. Bu yüzden buradayım… Hepsi bu kadar”
Uyuşturucu alabilmek için yaptığı hırsızlık nedeni ile girdiği cezaevinden şartlı tahliye ile serbest bırakılan ve küçük kızına tekrar kavuşarak hayatını yeniden kurmaya çalışan genç bir kadının hikâyesi.
ABD’li Laurie Collyer’in yazdığı ve yönettiği ve başrolünde “bağımsız filmlerin kraliçesi” Maggie Gyllenhaall’ın yer aldığı bir Amerikan yapımı. Gyllenhaal’ın gerçekçi performansının en büyük kozu olduğu film küçük hikâyesi ile bir bireyin yaşamda bir yer edinebilme çabasını anlatıyor bize ve bunu yaparken hemen tüm Amerikan bağımsız filmlerinde olduğu gibi gerçekçi çizilmiş karakterler, doğal oyunculuklar ve kamera oyunlarından uzak duran yalın bir mizansen getiriyor karşımıza. Bu alçak gönüllü filmin belki de tek kusuru anlattığının çok tanıdık gelmesi ve sinemasının da tüm o benzer bağımsız filmlerden pek de farklı olmaması. Bu orijinallik eksikliğine rağmen, Gyllenhaal’ın varlığı ve oyunculuğu ile perdeye “gerçek” hikâyelerden birini “gerçek” insanlarla getiren film ilgiyi hak ediyor.
Filmin başarılarından biri daha ilk karelerinden başlayarak doğallığı ve belgesele yakın bir gerçekçiliği yaratmayı ve hikâye boyunca da bu atmosferi korumayı başarması. Laurie Collyer kamerayı yaşayan bir karakterin hayatına sokmuş ve hiç müdahale etmeden görüntülediklerini bize aktarmış gibi bir anlatım tutturmuş ve bu tercihinin sonucu olarak da önümüze, verdiği gerçekçilik hissi nedeni ile kayıtsız kalınamayacak, bir kadının hikâyesini getirmiş. Hemen hiçbir sahnesinde fazlalık veya bir başka deyişle gereksizlik hissi vermiyor film ve hikâye şaşırtmadan ilerlemesine ve şaşırtmayan bir finale sahip olmasına rağmen, kendisini ilgi ile izlettiriyor. Evet, bu tür hikâyelerden bolca seyrettik ve yönetmenin sinema dili de benzer bağımsız filmlerin izlediği yoldan hemen hiç sapmadan, bu türün kendi içindeki güvenli yolundan ilerlemeyi tercih ediyor açıkçası. Bu da filmin sinema değerini azaltıyor sonuç olarak ama yine de hak ettiği bir ilgi düzeyi var filmin ve bunu esirgememek gerekiyor bu problemi nedeni ile. Filmin karakterlerini basit ama iyi düşünülmüş sahnelerle bize tanıtabilmesi ve kısa bir süre içinde hemen tüm karakterlerini uzun süredir tanıyormuş duygusunu seyircide yaratmayı başarabilmesi kesinlikle önemli bir başarı ve bu başarıyı zorlama duygusallıklara başvurmadan ve gözyaşı döktürmeye müsait sahneleri duygusal sömürüden özenle ve zarif bir biçimde uzak durarak elde etmesi ayrıca önemli.
Filmin hemen her karesinde görünen Maggie Gyllenhaal’ın sürüklediği bu “sosyal gerçekçi” hikâye, Amerikan sinemasının büyük, zengin, gösterişli karakterlerinin tam tersi bir noktada duruyor bağımsız filmlere özgü olarak ve bu tercihi ile de bize bizi anlatmayı başaran sinema eserlerinden biri oluyor ki ticari sinemanın tüm o yapaylıklarından ve “sadece eğlendirmek” amaçlı yaklaşımlarının yanında nefes aldıran bir tercih bu kuşkusuz. Fazlası ile güvenli sularda ilerlese de ve zaman zaman “politik doğrucu” bir tavrı olsa da ilgiyi hak eden bir film bu, özet olarak. Gyllenhaal’ın, küçük kızını oynayan Ryan Simpkins ile ikili sahnelerinin başarısı ve aile içindeki diyalogların, tartışmaların, imaların ve çekişmelerin herkese tanıdık gelecek olması ile de zaten belli bir ilgiyi baştan garantiliyor.