Perro Guardián – Bacha Caravedo / Chinón Higashionna (2014)

Perro Guardian“Katiller sorgulamadan öldürür, intikam alanlar ise önce nedenini bilmek isterler”

Hükümet ile isyancı gruplar arasında çıkan çatışmalarda işlenen suçlar için ilan edilen aftan sonra kiralık katil olarak çalışmaya başlayan eski bir askerin hikâyesi.

Perulu sinemacılar Bacha Caravedo ve Chinón Higashionna’nın birlikte yönettikleri ve senaryosunu Caravedo’nun yazdığı bir Peru filmi. Aksiyonu çağrıştıran sahnelerine ve tüm o suikastlere rağmen, film temel olarak politik ve toplumsal değinmeleri olan ve soğukkanlı katil görünümündeki bir yalnız adamın yaptıklarını sorgulaması ile yaşananları anlatan alçak gönüllü bir eser. Başroldeki ve ülkesinde stand-up komedyenliği ile tanınan Carlos Alcantara’nın rolüne çok yakışan bir performans sergilediği film karanlık ve küçük eserlerden hoşlananların kesinlikle ilgisini çekecek bir yapım.

2001 yılında geçen hikâye, 1995’te çıkarılan ama anlaşıldığı kadarı ile henüz onaylanmayı bekleyen bir aftan yararlanan bir adamın soğukkanlı bir suikastçi olarak geçen günlerini anlatıyor bize. Gazeteye verilen küçük ilanlar aracılığı ile haberleştiği ve devletle de bağlantıları olduğu anlaşılan gizemli bir grup için, para karşılığında ve hiç soru sormadan suikastler yapıyor adam ve kaçak yaşadığı için de ailesi ile sadece başkaları aracılığı ile yürütülen mesajlaşmalar ile haberleşiyor. Hikâye onun ve diğer eski askerlerin yeni hayatlarını (benzeri şekilde suç örgütünün üyesi olanlar veya kendi kilisesini kurup vaiz olanlar vs.) anlatırken, anlaşılan Peru tarihi için önemli olan bir olguyu da karşımıza getiriyor. Filmin tüm alçak gönüllü yapısı içinde hayli etkileyici bir anlatım dili ile bize hatırlattığı geçmişteki suçlar, “teröristler”e uygulanan yargısız infazlar vs. Peru toplumunun acılarını getiriyor karşımıza. Hem geçmişteki insanlık suçlarını hatırlatıyor film hem de dinin bireyler ve onlar aracılığı ile toplum üzerindeki etkisini kahramanının dönüşümünü de parçası yaparak, üzerinde düşündürtecek bir şekilde anlatmayı başarıyor. Caravedo ve Higashionna ikilisi şiddeti, askerlerin muhaliflere karşı işlediği suçları ve dinin sömürü aracı olarak kullanımını sözelden çok görsel bir eleştirinin konusu yapmayı tercih ederek doğru bir seçim yapmışlar. Adamın evin rutubetten sürekli damlayan tavanına bakarak geçirdiği anları, rutubetin gittikçe tüm tavana yayılmasını ve -sonuçta işe yaramayacağı açık olsa da- İncil’den kopardığı sayfalarla damlamayı önlemeye çalışması hem görsel olarak bir tat katmış filme hem de dinin toplumdaki yeri üzerinden anlamlı bir sembolizmin de örneği olmuş görünüyor.

Film İsa figürü, vaizler, ayinler ve İncil resimleri ile dinin toplumun içinde nasıl yaygın bir yeri olduğunu vurguluyor sürekli olarak ve hikâyenin gündemine aldığı tüm o yoksulların hayatlarındaki önemini söylüyor hikâyesi ile. Acımasızlığa varan tavrı ile sonsuz tedbiri hiç elden bırakmayan suikastçinin adı tam konulmamış bir yakınlık kurduğu genç kız ve onun hayatı da dinin nelerin maskesi olarak kullanılabileceğini gösteriyor bize. Tüm bunlardan hikâyenin doğrudan bir din eleştirisi yaptığı sonucu çıkarılmamalı; film dinin bu derece önemli bir olgu olduğu bir toplumda geçen hikâyeyi gerçekçi ve sakin bir dille anlatırken, gerçekçi tavrının gereği olarak yapıyor bunu. Bir başka deyişle, toplumu nasılsa öyle tasvir ediyor. Pauchi Sasaki’nin müziklerinin ve Fergan Chávez-Ferrer’in görüntülerinin, tıpkı yönetmenlerin mizansen anlayışı gibi sade ve gerçekçi tonlara sahip içerikleri ile hikâye oldukça ciddi bir katkıda bulunduğu filmde başroldeki Carlos Alcantara’nın herhangi bir duyguyu dışarı vurmaktan kaçınan bir sertliğe sahip yüz ifadesi ile rolüne çok yakıştığını da söylemek gerekiyor. Oyuncunun son sahnelerde, filmin geri kalanının aksine nerede ise dışavurumcu bir tavırla oynaması (büyüyen gözler vs.) ise bir çelişki yaratmadığı gibi kahramanın değişimini ve sorgulamalarının sonucunda geldiği noktayı daha net görmemizi sağlıyor kesinlikle.

Otobüsteki dilenci, sokakta sürekli kahramanımızın karşısına çıkan evsiz veya -Mayra Goñi’nin başarılı oyunu ile klişe bir genç kız karakteri olmaktan kurtulan- Milagros karakterlerinin filmin yaratıcılarının Peru sokaklarından karşımıza getirdiği ve filmin gerçekçi yanını destekleyen unsurlar olduğu bu hikâye, sakin ama sert biçim ve içeriği ile ve konusunu ve karakterlerini sömürmeden onları ilgi kaynağı kılabilmesi ile de ilgiyi hak eden bir çalışma. “Yalnız suikastçi” tiplemelerine büyük bir yenilik getirmiyor belki ama hikâyesinin toplumsal boyutu ile bu açığını da kapatıyor başarılı bir şekilde.

(“Guard Dog” – “Koruma Köpeği”)