“Kadının cüretkârlığına bakın: Kutsal perhiz zamanı çikolata dükkanı açtı. Bu kadın tam bir arsız. Zavallı gayrimeşru çocuğuna acıyorum”
Bir Fransız kasabasına gelen bir kadın ve küçük kızının açtıkları çikolata dükkanı ile kasabalıların hayatlarını değiştirmelerinin hikâyesi.
İngiliz yazar Joanne Harris’in aynı adlı romanından uyarlanan, İngiltere – A.B.D. ortak yapımı bir film. Senaryosunu Robert Nelson Jacobs’ın yazdığı filmin yönetmenliğini Lasse Hallström üstlenmiş. Hikâyenin üstteki özetini okuduğunuzda ne hayal ediyorsanız, film de sadece onu (kesinlikle daha fazlasını değil) getiriyor önümüze. İyi oynanmış, dozunda tutulmuş bir fantastik havası olan, müzikleri ile dikkat çeken ve profesyonel bir anlatım dili ile ile seyircisini hiç yormayan (ve bunun doğal sonucu olarak hiç şaşırt(a)mayan) film ana çekiciliğini başroldeki Juliette Binoche’dan ve çikolatadan alıyor. Her ikisinin de göründüğü her anda parlıyor film ve doyumsuz bir tat veriyor seyirciye.
Bir Fransız köyünde geçen, karakterlerin tamamının Fransız olduğu filmde herkesin İngilizce konuşuyor olması komikliği ile başlamak gerekiyor herhalde film ile ilgili notlara. Fransız oyuncu Binoche’un örneğin, bir Fransız köyündeki bir Fransızı oynarken İngilizce konuşması en kibar bir ifade ile komedi olarak nitelenebilir ancak. Bu yetmezmiş gibi çikolata dükkanı anlamına gelen kelimenin sürekli olarak Fransızca söylenmesi gibi bir tuhaflığı da var filmin. Joanne Harris’in ödüllü ve sonradan iki farklı roman ile devamını da yazdığı kitabından uyarlanan film, “tranquilité”ye (huzur, sükûnet diye çevirebiliriz bu kelimeyi ve dili İngilizce olan bir filmde anlatıcının bu kelimeyi altını çizerek Fransızca söylemesindeki komikliği de atlamamalıyız) uygun yaşayan, muhafazakâr bir ikiyüzlülüğün hâkim olduğu ve yerel iktidarın da konumunu korumak için gelenekleri kullandığı bir kasabada yaşananları anlatıyor. Hikâye bir süre ilerledikten sonra ne olacağını ve filmin de zaten bunun olmasını arzu edeceğiniz şekilde tasarlandığını anlıyorsunuz. Sonuçta bu bir “kendini iyi hisset” filmi ve tam da ona uygun ilerliyor. Elbette bir mücadele oluyor, arada dramatik anlara tanık oluyoruz ama sonuçta olması gereken oluyor. Tüm kasaba dönüşüyor ve kadının sihirli eli, pardon sihirli çikolataları ile mutlu sona ulaşılıyor.
Çok zengin bir kadrosu var filmin: Juliette Binoche’a Johnny Depp, Judi Dench, Alfred Molina, Lena Olin, Carrie-Anne Moss, Peter Stormare ve hatta küçük bir rolde Leslie Caron bile eşlik ediyor filmde ve kadronun tümü hikâyenin sıcaklığına ve duygusallığına uygun düşen performanslar gösteriyor. İki oyuncuyu ise özellikle anmak gerek: Judi Dench her zamanki gibi sağlam bir oyunculuk ile hem doğal hem güçlü bir resmini çiziyor karakterinin. Binoche ise -belki pek de zor olduğu söylenemeyecek bir rolde- büyülüyor kesinlikle. Karakterine âşık olmamanız mümkün değil ve onun elinden bırakın o büyülü lezzetleri olan çikolataları, zehir olsa bile yerseniz karşınıza çıksa. Oyuncu güldüğünde, ağladığında, direndiğinde ve âşık olduğunda o denli samimi ve sıcak bir performans gösteriyor ki karakteri ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın hep arkasında durma gereği hissediyorsunuz. Köy halkı tarafından radikal, ateist gibi sıfatlarla nitelendirilen ve hikâyenin sonunda halkın tümünü dönüştüren ve onlara mutluluğu hatırlatan karakterin bir kadın olmasını hikâyenin artıları arasına koymak gerekiyor ve Binoche işte bu kadını tek kelime ile mükemmel bir şekilde oynuyor.
“İnsanların sevdikleri çikolatayı tahmin etme yeteneği”ne sahip olan kadının köy halkının problemlerini sorunlarına uygun çikolata çeşitleri ile çözdüğü filmin dozunda tutulmuş fantastik havası hayli başarılı. Filmin gerçekçiliğine zarar vermeden kısmen düşsel bir hava verilmiş hikâyeye ki bu oldukça doğru bir tercih olmuş görünüyor. Çekici bir müzik çalışması ve şarkı seçimleri ve Roger Pratt’ın filmin masalsı havasını destekleyen görüntü çalışması ile dikkat çeken filmin başladığında nasıl biteceğini tahmin ettiğiniz türden bir hikâyesi olsa da, Lasse Hallström ticarî sinemanın zanaatkârlığını ustaca gösteriyor ve ilgiyi hep ayakta tutacak bir şekilde anlatıyor bu hikâyeyi. Muhafazakârlığa, yabancı düşmanlığına ve iktidar baskısına karşı çıkan; aşkın, dostluğun ve özgürlüğün yanında duran film tüm cilalanmış hali ile karşı durması zor bir çekicilik taşıyan bir masal özet olarak; bir masal ama daha çok büyükler düşünülerek anlatılmış bir masal bu. Ticarî sinemanın garantili sularından hiç ayrılmayan filmi görmekte yarar var sonuç olarak ama yeni bir şey beklemden ve sadece “daha iyi hissetmek” için.
(“Çikolata”)