Martı – Richard Bach

Amerikalı yazar Richard Bach’ın otuzdan fazla dile çevrilen ve bugüne kadar yasal satışları 40 milyonu geçen kitabı. 1970’te ilk kez ve sadece 3 bin adet basılana kadar pek çok yayınevi tarafından ret edilen kitap herhangi bir reklamı yapılmamasına rağmen, okurların birbirlerine tavsiyesi ve ağızdan ağıza yayılan ünü ile 1972’nin sonunda ABD’de 1 milyon satışa ulaşmış ve kitap listelerinde bir numara olmuştu. Jonathan Livingston adındaki bir martının kahramanı olduğu ve martılar arasında geçen bir hikâyeyi tuhaf ve hatta komik bularak ret eden yayınevleri sonradan çok pişman olmuşlardır muhtemelen; çünkü sadece kitabın basit içeriği üzerinden yarattığı çekiciliğini değil, günümüzde de tüm hızı ile devam eden “kişisel gelişim”, Türkçeye kimilerinin özgerçekleşim olarak çevirdiği “self-realization” ve tam da girişimci Amerikan ruhuna uygun bir “yapabilirsin” çağrısının popülerlik potansiyelini de ıskalamışlardı. Bizde de oldukça popüler olan kitap özgürlük, yapay toplumsal sınırları aşma ve bireyin kendi gizil gücünü kullanma çağrısı yaparken, hayal ettiğin kadar yapabilirsin” şiarı ile sıkı bir motivasyon kaynağı da olabilir kimileri için. Edebî değerinden çok, bu derece popüler olabildiği için ilgiyi hak eden ve çocuklara, gençlere ve yetişkinlere aynı anda hitap edebilen bir kitap.

Amerikan Deniz ve Hava Kuvvetleri’nde pilotluk yapmış ve uçmaya sevdalı bir isim Richard Bach ve bu kitabında uçmanın gerçek anlamını bulan ve onu bir araç değil, bir amaca dönüştüren Jonathan Livingston adındaki bir martının öyküsünü anlatıyor. 1977’de yayımlanan bir diğer kitabı olan “Illusions: The Adventures of a Reluctant Messiah” (Mavi Tüy – Gönülsüz Bir Mesih’in Serüvenleri) ile de çok satan ve listelerin zirvesine yerleşen Bach’ın başarısının sırrı, içinde yaşadığı toplumun gelenekleri ve baskılarının dışına çıkan, çıkmaya cesaret eden bireylerin öyküsünü okuyucuyu da kendi hayallerinin peşine düşmeye zorlayacak bir sade dil ve rahat okunan bir metin ile anlatması ve”Martı”, bu bağlamda değerlendirildiğinde, bunun en başarılı örneği. Diğerleri için sadece “yiyeceğe ulaşıp kıyıya dönmek” anlamı taşıyan uçmak, Jonathan adındaki martı için “gönül verdiği” bir yaşam biçimidir. Yaratılışının ve toplumunun sınırlarını aşmaktan çekinmez, tam bir “self-realization” örneği olur hikâyenin sonunda ve başkalarını da peşinden sürükler bu dönüşümünde. Bu bakımdan bir “devrimci” gibi görünebilir Jonathan ama elbette Amerikalılara özgü bir bireysel devrimciliktir bu; Bach sürgündekilerin dayanışması ve geri dönüp yüzleşmelerini de anlatıyor ama kitap boyunca vurgulanan kuşkusuz ki bir bireysel devrim temel olarak. Buradan da bir toplumsal dönüşüme gidebilir süreç ama Bach’ın odak noktası tam da günümüzün “yapabilirsin” akımının fanatiklerinki gibi, sorunların ve daha da güçlü olarak çözümlerin bireyselliği. “Yaşamın da bir amacı olmalıydı. Kendimizi bilgisizlikten arındırabilir; akıl, bilgi ve yücelik içinde özümüzü yeniden kazanabiliriz” sözleri kuşkusuz ki yanında rahatlıkla durulabilecek ifadeler ama bireysel özgürlüğün sonrasına hiç değinmiyor Bach. “Yapabilirsin” “yapabiliriz”e dönüşmüyor yeterince, bir başka şekilde ifade etmek gerekirse.

Orijinal baskıda olduğu gibi Türkçe çevirisinde de Russell Manson’ın siyah-beyaz ve tamamı uçmakta olan kuşları gösteren fotoğrafları süslüyor kitabı. Manson, kanatlı güzelliklerin yanında havacılık fotoğrafları ile de ünlü olan bir isim. Say Yayınları’nın baskısının kapağındaki uçan martı fotoğrafı ise ülkemiz fotoğraf sanatının önde gelen isimlerinden Gültekin Çizgen’e ait ve bu baskının kapağını tasarlayan da, gerçek adı Derman İskender Över (kitapta Derman Över olarak yazılmış) olan, şiirimizin ünlü ismi Küçük İskender.

Kişisel gelişim eğitimlerinde kullanılmaya uygun pek çok cümlesi (“Unutma; bedenin düşündüğünden başka bir şey değildir”, “Ustaca uçmak öz yapımızın dile gelişidir”, “Düşündüğün herhangi bir yere yetkin hızla ulaşabilmek için, daha şimdiden oraya ulaştığına inandırmalısın kendini” vs.) olan kitap sinemaya da uyarlanmış ama çok da ilgi görmemiş bu film (Görüntü ve kurgu dallarında Oscar’a aday gösterilmiş olsa da) ve gişe geliri ancak bütçesini karşılayabilmiş. Hall Bartlett’ın yönettiği ve 1973 tarihli olan filmde gerçek martı görüntüleri kullanılmış ve bu görüntüler üzerinde oyuncular seslendirmelerini yapmışlar. Film ilgi görmezken, müzikleri hazırlayan Neil Diamond’ın albümü 2 milyondan fazla sattığı ABD’de Billboard listesinde 2 numaraya kadar çıkarken, sanatçıya soundtrack dalında bir Grammy ödülü de kazandırmış. Buna karşılık Diamond’ın, şarkılarının filmdeki kullanılış şekli ve bir kısmının kesilmesi, Richard Bach’ın ise kendisinden izin alınmadan senaryonun değiştirilmesi ve kitaptan uzaklaşılması ile ilgili şikâyetleri olmuş ve yapımcı firmaya dava da açmışlar.

Orijinal baskısı 3 bölümden oluşan kitaba 2014’te 17 sayfadan oluşan ek bir dördüncü bölüm yazmış Bach ve “Jonathan Livingston Seagull: The Complete Edition” adı ile yayımlanmış bu eser. Kahramanının adını gerçek bir pilot olan John H. Livingston’dan esinlenerek koyan Bach bu ekleme ile, spiritüel edebiyat örneği olan kitabının popülaritesinden sonuna kadar yararlanmayı hedeflemiş anlaşılan. Ünlü film eleştirmeni Roger Ebert’ın, hakkında “O kadar bayağı ki sadece yetişkinlere satılmalı; çünkü çocuklar (yazarın) niyetini hemen anlarlar” ifadesi ile sert bir şekilde eleştirdiği kitap bugün sonuçta bir klasik olmayı başardı yine de. Bach’ın, basılma umudu ile gönderdiği yayınevlerinden birinin editörünün bu fantezi eseri, “Martıların insanlaştırılması ciddi bir sorun yaratmış; Bach’ın kolay anlaşılır analizleri kuşların uçmakla ilgili fizik kurallarını analiz edebildiğini öne sürüyor gibi görünüyor. Oysa bunu destekleyen hiçbir kanıt yok” gibi “bilimsel” bir yaklaşımla ret etmesi ise yayıncılık tarihine hayli komik bir not olarak geçmiş durumda.

(“Jonathan Livingston Seagull”)