La Nana – Sebastián Silva (2009)

“Ben onları seviyorum, onlar da beni seviyor. Ben bu ailenin bir parçasıyım”

Yirmi beş yıldır aynı aileye hizmet eden ve onlarla birlikte yaşayan bir kadının hikâyesi.

Hizmetçimizin kırk birinci yaş gününde başlayan film ailenin sadece hizmetçisi değil aynı zamanda aşçısı ve dadısı da olan bu kadının kendisini aile içinde konumlandırdığı yer ve bu konumu veya bir başka deyişle iktidarını koruma çabası ve diğerlerinin onu nasıl gördüğü üzerine başarılı bir çalışma. Bir ailenin parçası olarak yaşamak ama o ailenin asıl üyelerinden biri olmamak üzerine epey kafa yorulabilecek bir konu olsa gerek. Tüm gününüzü birlikte geçirdiğiniz insanlardan sonuçta ne yaparsanız yapın veya size nasıl davranılırsa davranılsın bir parça farklı olmak oldukça ilginç bir durum. Kahramanımızın konumunu/iktidarını koruma çabasındaki inadın kaynağı işte belki de bu “farklılığı” ne yaparsa yapsın gideremeyecek olmasının verdiği rahatsızlığa verdiği tepki olsa gerek.

Ev içerisinde rahatça hareket edebilen ve örneğin yatak odalarına bile rahatça girebilen bu kadının evin annesi ve üç erkek çocuğu ile arası oldukça iyi ve anne ona duyduğu ve adına bağlılık denebilecek duygu ile onun tüm kaprislerini ve hırçınlıklarını idare etmeye çalışıyor. Baba daha nötr bir durumda ona karşı ama evin tek kızı hizmetçiden kaynaklanan nedenlerle onunla arası kötü olan tek kişi. Hizmetçinin ona karşı diğerlerinden farklı olarak gösterdiği kötü tutumun temel nedeni belki kıskançlık veya kimi yorumlara göre ona karşı duyduğu arzu. Sonuçta fotoğraflardan kızı silmeye kadar giden bir öfkesi var ona karşı.

Hizmetçinin elinde tutmaya çalıştığı iktidarı onun için öylesine önemli ki eve ona yardımcı olmak üzere yeni bir hizmetçi alınmasına karşı çıkıyor ve gelenleri kaçırmak için elinden geleni yapıyor. Diğer tüm kardeşlerinin aksine kendi “gerçek” ailesi olmayan tek kişi olan hizmetçi yirmi beş yıldır yaşadığı evin de “gerçek” bir bireyi olmaması nedeni ile elindeki tek şeye sonuna kadar sarılıyor ve ne pahasına olursa olsun iktidarına sahip çıkıyor. Bu çabasında başvurduğu kötülükler belki büyük şeyler değil ve zaman zaman da filmin gayet keyifli komik anlarını oluşturuyorlar ama bir bakıma iktidar saiplerinin bu güçlerini korumak için ellerinden geleni artlarına koymayacaklarını da hatırlatıyorlar bize; bu iktidar ister bir ülke üzerinde olsun isterse işte bu filmde olduğu gibi bir evin içinde. “İktidarsızlık” bu derece korkutucu bir duygu olsa gerek onlar için.

Hizmetçimizin değişimi eve gelen üçüncü yardımcı hizmetçi ile başlayabiliyor ancak. Belki yeni kadının iradesinin sonucu ama ondan da çok kendisine rol modeli olabilecek ve onun “sınıfından” biri ile tanışmanın sağladığı bir durum bu sanırım. Kahramanımızın yumuşaması bu yeni hizmetçiyi bahçede çıplak güneşlenirken görmesi ile başlıyor ve yılbaşını birlikte onun ailesi ile geçirmesi ile doruğa ulaşıyor. Son final sahnesi bu değişimi çarpıcı ve keyifli bir şekilde vurguluyor seyirciye. Altı bu kadar çizilmese de asıl değişimi vurgulayan ise hizmetçimizin annesi ile filmin başında ve sonlarında yaptığı iki ayrı telefon konuşmasının süresi ve içeriği arasındaki fark. Katılıktan sevgiye geçişi çok iyi özetliyor bu anlar.

Başroldeki Catalina Saavedra farklı fiziğinin de yardımı ile tüm filmi sürükleyen isim. Canlandırdığı role bir sevimlilik de katarak, gerçek iktidara değil ama onun gölgesine sahip olmaya çalışan bir hizmetçinin soğukluğunu o ilk gülme anında verdiği tepkinin etkisini çok çarpıcı kalacak şekilde başarı ile aktarıyor. Komik, eğlenceli, sıcak bir iktidar savaşı.

(“The Maid” – “Hizmetçi”)