Morte Sospetta di Una Minorenne – Sergio Martino (1975)

“Tanırım ama onunla uğraşmanı tavsiye etmem. Milano, Roma, Vatikan, CIA; kim varsa, üstümüze salar”

Vahşice öldürülen bir genç kızın cinayetinin arkasındakilere ulaşmaya çalışan bir polisin hikâyesi.

Senaryosunu Ernesto Gastaldi’nin orijinal hikâyesinden yola çıkarak Gastaldi ile birlikte yazan Sergio Martino’nun yönettiği bir İtalyan yapımı. “Giallo” (İtalya’da suç ve gizem hikâyeleri anlatan “ucuz romanlar”ın sarı renkteki kapaklarından yola çıkan ve dilimizde sarı anlamına gelen bu sözcük 1960’larda başlasa da, özellikle 70’li yıllarda hayli popüler olan ve suç, korku, gerilim ve doğaüstü hikâyeleri anlatan filmlerin türünün ismi olmuştu) türüne de sokulmakla birlikte asıl olarak bir suç ve gerilim hikâyesi olarak değerlendirilebilecek bir çalışma. İtalyan sinemasında özellikle 90’lı yıllara kadar bir şekilde hep kendisini gösteren bir şekilde politik bir boyut da taşıyan hikâye boyunca işlenen cinayetler “giallo”ya yakışır sertlikle anlatılırken, Sergio Martino’nun özellikle takip sahnelerindeki heyecen verici ve eğlendirici yaklaşımı öne çıkıyor. 70’lerin ve türünün en parlak örneklerinden biri değil kesinlikle ve bunun için ne hikâyesi ne de sinema dili yeterince güçlü ama yine de seyircisini eğlendirmeyi başaran bir film bu.

Luciano Micheli’nin, daha ilk notalarını duyar duymaz eşlik ettiği filmin türünü ve dönemini anlamanızı sağlayacak müziği, sık sık başvurulan zumlar ve Martino’nun “ham” (ille de olumsuz anlamda değil) yaklaşımı ile daha ilk sahnelerinde kendisini ele veren bir film bu. Bir yandan jenerik sürerken, diğer yandan da hikâyenin ilk görüntüleri geliyor karşımıza ve kendisini takip eden bir adamdan kaçmaya çalışan bir genç kadının korkunç sonunu izliyoruz bu açılış bölümünde. Gastaldi ve Martino’nun senaryosu bu ilk cinayetin (ve daha sonra gerçekleşeceklerin) arkasındakileri bulmaya çalışan polisi ve uyuşturucudan fuhuşa ve resmî makamlardaki yozlaşmaya kadar uzanan bir yozlaşmayı politik dokundurmaları da ihmal etmeden anlatıyor bu filmde.

İtalyan sinemasında o dönemler çoklukla yapıldığı gibi (ve bu “geleneği” oradan almış görünen Yeşilçam’ın da yakın tarihlere kadar sık sık yaptığı gibi) sessiz çekilmiş film ve oyuncular sonradan dublajlarını yapmışlar. Bu durum -özellikle de bugünkü gözle bakıldığında- rahatsız ediyor gerçekçiliğe zarar vererek. Bu problem bir yana, Sergio Martino farklı sahnelerde seyirciyi bir parça kaba ve sert bir mizansenle eğlendirmeyi başarıyor ve farklı ortamlarda ve mekânlarda geçen takip sahneleri ile (ve hatta birine mizahı da katarak) bu eğlencesini diri tutuyor. Senaryonun ortak yazarlarından ve orijinal hikâyenin de sahibi Ernesto Gastaldi genelde yönetmenliğini beğendiği Martino’nun burada hedefi vuramadığını belirtmiş bir söyleşisinde ve bu yargıda, yönetmenin filmi daha fazla ciddiye almamızı sağlayacak güçlü bir sinema dili oluşturamamış olmasının payı olsa gerek. Gerçekten de kamera kullanımı ve mizansen zaman zaman gereğinden fazla “ham” görünüyor ve Martino yaratmak istediği duygu her ne ise, buna yönelik tercihlerde bulunduğunu fazlası ile belli ediyor. Yine de şunu söylemek gerekiyor ki film kendi alçak gönüllü yapısı içinde ve bu tercihleri ile çok da zarar görmemiş; sonuçta orijinalliğin veya sanatsallığın peşinde değil Martino ve film de kendisine çizilen bu sınırlar içinde bekleneni çoğunlukla yapıyor ve seyircisini eğlendiriyor.

Bir sistem eleştirisi vs. yok filmde ama hikâyenin kahramanı Paolo Germi dışında tüm polis teşkilatı ile dalga geçiyor film ve onların beceriksizliklerini eğlence konusu yapıyor. Çantasını kapkaççıya kaptıran ve tek derdi oynadığı lotoda büyük ikramiyeyi kazanmak olan polis karakteri ve çalışma arkadaşları, hikâyedeki gelişmelerin hemen hiçbirinde aktif bir rol oyna(ya)mıyorlar ve sıradan (bürokratik) işlerden öteye geçmiyor yaptıkları. Hatta bir sahnede karakterlerden biri polis olmak istediğini söylediği arkadaşından şu cevabı alıyor: “Olmaz, sen iyi bir adamsın”. 70’li yılların İtalyasını da hikayenin bir şekilde parçası yapabilimiş film; Milano kentinin sokaklarında duvarlardaki politik sloganlar ve afişler (birinde, Mussoli’nin faşist ideolojisini sürdüren “Movimento Sociale Italiano” partisinin lanetlendiğini görüyoruz örneğin ve bir diğerinde de sosyalist partiye oy vermeye çağıran bir afiş çıkıyor karşımıza) ve her ne kadar doğrudan bir politik bağlantı ile ilişkilendirilmemiş olsa da fidye için adam kaçırmanın hikâyenin ana konularından (ve suçlarından) biri olması örnek gösterilebilir bu konuda.

Filmin en çekici yanı o “ham” yaklaşımın gerçekçi kıldığı bazı aksiyon sahneleri. Örneğin hayli uzun süren arabalı takip sahnesi gerçek trafik içinde çekilmiş görünen havası ve planlanmamış görüntüsü ile önemli bir eğlence katıyor filme. Bu sahnenin sona erdiği yer Paolo karakteri ile ilgili bir sürprizi yaratması ile de önem taşıyor. Benzer bir şekilde, lunaparktaki aksiyon sahnesi, çatılar üzerindeki takip bölümü ve mekânın ilginçliği sayesinde İtalya ile İsviçre arasındaki tünelde geçen bölüm de seyirciyi eğlendiriyor. Tüm bu eğlence pek de incelikli değil açıkçası ve fazlası ile doğrudan bir içerik ve biçime sahip ama Martino’nun farklı bir hedefi de olmamış ve bu açıdan değerlendirildiğinde, yönetmen amacına ulaşmış görünüyor.

Paolo’yu oynayan Claudio Cassinelli bu filmden on yıl sonra ve yine Martino’nun yönettiği bir filmin (“Vendetta dal Futuro”) çekimi için bulunduğu Arizona’daki bir helikopter kazasında, henüz 46 yaşındayken kaybetmiş hayatını. Cassinelli burada eğlenceli ve dürüst bir aksiyon karakterini hakkını vererek canlandırırken, başkomiser rolünde yer alan Amerikalı oyuncu Mel Ferrer de renk katıyor hikâyeye. Zaman zaman “aptalca bir eğlence” barındıran ve bazı eleştirmenler tarafından “giallo” değil, “poliziottescho” (Yine 70’li yıllarda hayli popüler olan İtalyan suç filmleri) türünde değerlendirilen film 1970’lerin İtalyan sinemasının meraklılarını hayal kırıklığına uğratmayacak; yeterince kan, yeterince gerilim ve yeterince komedi içeren bir eğlencelik, özetleyerek söylemek gerekirse.

(“The Suspicious Death of a Minor” – “Too Young to Die”)