“Ya Rab! Sen çok büyüksün. Çok muazzamsın. Tanrım, yemin ederim ki senden çok etkileniyoruz. Tanrım, bu rezil dalkavukluğumuz için ve yüzsüz yağcılığımız için bizi bağışla; ama sen öyle güçlü ve süpersin ki. Şahanesin. Amin”
Monty Python’a göre hayatın anlamının hikâyesi.
Monty Python grubunu oluşturan altı sanatçının (Graham Chapman, John Cleese, Terry Gilliam, Terry Jones, Michael Palin ve Eric Idle) birlikte oynadıkları üçüncü ve son sinema filmi. 1975 yılında “Monty Python and the Holy Grail – Monty Python ve Kutsal Kâse” ve 1979’da “Monty Python’s Life of Brian – Brian’ın Hayatı” adlı filmleri yaratan bu altı sanatçıdan biri olan Graham Chapman 1989’da henüz kırk sekiz yaşındayken ölünce, birlikte son sinema çalışmaları da bu film olmuş. İlk iki filmin aksine tek bir hikâyesi yok bu filmin ve farklı bölümlerde anlatılan skeçlerle geliyor karşımıza oyuncular. Sanatçıların, bu birbiri ile ilgisi olmayan bölümleri bir arada anlatabilmek için aklıllarına gelen tek kavramın “hayatın anlamı” olması nedeni ile bu ismi seçtiklerini söyledikleri film üç filmin içinde diğerlerinden bir parça geri düşüyor komedisi ve gücü açısından; buna karşılık “edepsizlik” ve “cüretkârlık” açısından onlardan birazdan daha fazla ileride duruyor kesinlikle. Senaryosunu birlikte yazdıkları ve bir bölümü (Gilliam’ın yönettiği “The Crimson Permanent Assurance – Kızıl Sigorta”) dışında, yönetmenliğini Terry Jones’un üstlendiği film diğerleri kadar sık ve çok olmasa da kesinlikle kahkaha attıran, zaman zaman yüzünüzün -keyifli bir biçimde- kızarmasına neden olacak, eğlenceli ve görülmeyi kesinlikle hak eden bir klasik.
Hikâyenin daha sonra bir ara uğrayacağı bir bölümle açılıyor film. Çok büyük bir holdinge (Adı: Çok Büyük Amerikan Şirketi) ait bir sigorta şirketinin çalışanları (tümü yaşlılardan oluşuyor personelin) zalim şirket politikaları ve bu politikaları uygulayan zalim yöneticilerin elinde birer köle (ya da filmde gösterildiği üzere birer kürek mahkûmu) konumundadırlar ve bir gün dayanamayıp kanlı bir isyana kalkışırlar. Finansal sisteme epey bir zarar verirler ama dünyanın düz olduğunu bilmemenin neden olduğu kötü bir akıbetleri olur. Animasyon ile gerçek oyuncuları bir arada gösteren bu bölüm kaotik ve eğlenceli içeriği, görkemli senfonik müziği ve müzikali de atlamayan havası ile eğlendiriyor ama sanki bir parça fazla uzatılmış gibi duruyor. Adeta bağımsız bir filmmiş gibi görünen bu girişin sadece kendisine ait bir kapanış jeneriğinden sonra film bir açılış jeneriği ile tekrar başlıyor. Bunu bir oyun olarak da görmek mümkün aslında; çünkü filmin ortalarında bir yerde “Filmin Ortası” ve sonunda da “Filmin Sonu” adlı bölümler var bir sunucunun doğrudan bize hitap ettiği. Daha sonra, akvaryumda dolaşan ve konuşan (ve 6 sanatçının yüzlerini taşıyan) balıklar filmin “hayatın anlamını” açıklayacağını söylüyorlar animasyonlu ve müzikli bir bölümle.
Filme “Hayatın Anlamı” adının verilmesini özellikle “Filmin Sonu” bölümünde yapıldığı gibi, ticarî filmlere ve derin anlamlar peşinde koşan yapımlara alaycı bir gönderme olarak görmek mümkün. Sonuçta Monty Python’un sarkastik yaklaşımına da uygun bir tercih bu. Sırası ile “Doğum Mucizesi”, “Büyüme ve Öğrenme”, “Birbiri ile Savaşmak”, “Orta Yaş”, “Canlı Organ Nakilleri”, “Hayatın Sonbaharı” ve “Ölüm” adlarını taşıyan farklı bölümlerde anlatılan ve altı sanatçının yine birden fazla karaktere hayat verdiği filmde bu bölümlerin hikâyeleri temel olarak birbirinden bağımsız ve sadece son bölümdeki kalabalık yemek sahnesinde tüm bölümlerin karakterleri bir araya geliyor bir kapanış havası içinde. Tüm bu farklı skeçlerde Monty Python ekibi yine başta din olmak üzere pek çok kavram ve kuruma hayli sert bir alaycılıkla yaklaşıyor. Örneğin “Doğum Mucizesi” bölümü hem zengin ve yoksul sınıfların farklılığını hem de katoliklik ile protestanlığın doğum kontolüne (Monty Python söz konusu olduğuna göre, elbette sekse bağlanacaktır bu konu) bakışlarını gündemine alıyor ve cüretkârca oluşturuyor komedisini. Bu cüretkârlık tüm hikâyede olduğu gibi bazen diyaloglarda bazen de görsel unsurlarda buluyor yolunu. Onlarca (belki de yüzlerce, sonuçta katoliklerde doğum kontrolü yasak!) çocuğu olan yoksul ailenin tüm bireyleri ile birlikte ve bir Amerikan müzikali havası içinde dans edip seslendirdikleri “sperm şarkısı” sahnesi bu cüretkârlığın en eğlenceli örneklerinden biri olarak gösterilebilir. Bir sonraki bölümde yer alan “seks dersi” sahnesi ise hem İngiliz eğitim sistemi hem de kilise ile dalgasını geçiyor aynı sertlik içinde ve aynı keyifli havası ile. Bu bölümdeki “pratik eğitim” sahnesi ise sadece Monty Python açısından değil, sinema tarihi açısından da oldukça cüretkâr olan komikliği ile dikkat çekiyor.
Ordu, militarizm ve İngiliz kolonizmi ile dalgasını geçen “Birbiri ile Savaşmak” bölümündeki “komutana hediye” sahnesi ile gizli ajanların neden kaplan kıyafeti içinde olduklarını açıklamaya çalıştıkları anların komedisi, “Orta Yaş” bölümündeki restoranda konuşma konularından oluşan menü ve şaşkın/cahil Amerikalı turistler ve “Hayatın Sonbaharı” bölümünde iğrenç ama iğrenç olduğu kadar da çarpıcı bir komikliği olan şişman adam sahneleri Monty Python ekibinin kendilerine özgü ve kayıtsız kalmanın pek mümkün olmadığı komedilerinin çarpıcı örnekleri olarak birer birer karşımıza geliyorlar hikâye boyunca.
Yetenekli altı sanatçının birlikte sinemaya ve komediye armağan ettiği bu üçüncü ve son film tek bir hikâye üzerinden ilerlememesinden de kaynaklanan nedenlerle yeterince güçlü bir bütünsel etki yaratamıyor ve skeçler üzerine kurulu yapısı kalıcılık konusunda da sıkıntı yaşamasına neden oluyor; “Ölüm” bölümü de zayıf bir kapanış kesinlikle. Buna rağmen tüm karakterleri olağanüstü bir beceri ile canlandıran ve tüm absürtlükleri ile onları eğlenceli kılan grubun becerisine hayran olmamak imkânsız bu filmde de. William Friedkin’in 1973 tarihli “The Exorcist – Şeytan” filminde genç kızın kusma sahnesini hatırlayın ve onun kat be kat fazlasını hayal edin: İşte filmin “iğrenç”liği ve buradan yakalanan komedisi. Rahatsız olmaya ve eğlenmeye iyi hazırlanmalı bu filmi seyretmeye başlamadan önce. Muhteşem karakterleri, eğlenceli animasyonları, klasik müzikallere göndermeleri, bol bol cüretkâr eprileri ve bugün de otuz altı yıl önceki etkisinin aynısını yaratabilmesinin bir kanıtı olduğu “zamansızlığı” ile önemli bir klasik bu.