Salome – William Dieterle (1953)

“Seni uyarıyorum. Ya o ölecek ya biz”

Romalılar, vaftizci Yahya, İsa, Celile Krallığı, Salome, diktatörlük, ahlâk ve Hristiyanlık üzerine bir hikâye.

Tarihi bir dram ve üstelik Rita Hayworth’ın varlığı ile o döneme göre erotik bir dram şeklinde başlayan, finalinde ise altına Vatikan’ın imza atacağı bir “Hristiyanlığın doğuşu” hikâyesine dönüşen tipik Hollywood fimlerinden. Amerikan sinemasının her şey pazarlanabilir anlayışına gayet uygun bir tarzda çekilmiş ama o ölçüler içinde bakıldığında bile kendi kategorisi içinde de zayıf kalmış bir çalışma.

Hollywood’un tarihsel hikâyeleri kendi amacına ve arzusuna uygun bir şekilde yeniden biçimlendirdiği filmlerin örneklerinden biri olan bu çalışma başroldeki Rita Hayworth’ın varlığından dolayı hikâyenin diğer pek çok versiyonunun aksine Salome’yi aşkta aldatılmış, annesinin kurbanı ve temelde masum olarak göstermeyi tercih ediyor. Öyle ki finalde İsa’yı geniş bir açık alanda dinleyen binlerce insandan biri olarak resmediyor onu. Vaftizci Yahya’nın başını isteyen annesi midir yoksa yaygın olan yoruma göre Salome midir bilinmez ama film doğal olarak birinci yorumu tercih etmiş. Rita Hayworth filmin güzel kadın kontenjanından dans ediyor, pembe elbisesi ile kamerasında uzanıyor ve hizmetçisinin yelpaze ile serinletmesinin tadını çıkarıyor, arada öpüyor ve öpülüyor. Stewart Granger yakışıklı ve Hristiyanlığa sempati ile bakan ve kendisine pek de uymuş görünmeyen Romalı asker rolünde bazen bir inanç adamı bazen de bir romantik komedi kahramanı gibi dolaşıyor. Filmin oyunculuk açısından ayakta kalan tek ismi Celile kralını canlandıran Charles Laughton ve o da aşırı sefahat düşkünü kralı zaman zaman karikatürize ederek ama yine de çekici bir biçimde oyunuyor. Vaftizci Yahya’yı canlandıran Alan Badel ise anlaşılan rolünün kutsallığına kendisini kaptırmış çünkü sürekli başının etrafında bir hale varmış edası ile geziniyor göründüğü her karede. Nerede ise kahramanını kibirli bir kişiliğe çevirmiş görünüyor bu hali ile.

Olayların geçtiği yerde, İsrail’de çekilen film Hayworth’ın güzelliği ve özellikle onun ünlü yedi tül dansı ile ilgi toplayabilir belki. Onun dışında sonu ile kaba bir dini propagandaya dönüşmeye başlayan ve İsa’nın vaazı ile biten bir filme “Salome” adını vermekten çekinmeyen filmin tipik bir Hollywood tarzı çalışma olduğunu unutmamak gerekiyor. Mutlaka bir Salome hikâyesi isteniyorsa Carlos Saura’nın aynı isimli ve flamenko dansları ile örülü filmi çok daha doğru bir seçim olur.