Taht Alqasf‎ – Philippe Aractingi (2007)

“Yaşamak, sadece yaşamak! Çok fazla şey mi istiyoruz?”

2006’daki Lübnan savaşını sona erdiren ateşkesin hemen ardından oğlunu ve kız kardeşini bulmak için Lübnan’a dönen bir kadının hikâyesi.

Lübnanlı yönetmen Philippe Aractingi’nin ülkesinin hiç değişmeyecek gibi görünen kaderine oğlunu arayan bir kadın ve para karşılığında onu ülkenin tehlikeli gölgesine götürmeyi kabul eden bir taksi şöförü üzerinden baktığı filmi duyarlı, dürüst ve çarpıcı bir çalışma. İki baş oyuncusundan şöförü canlandıran Georges Khabbaz’ın ilk, kadını canlandıran Nada Abou Farhat’ın ikinci sinema filmi bu ve yine ikinci filmlerinde rol alan iki yan karakterin dışında tüm roller amatör ve çoğunlukla gerçek hayattaki karşılıklarını oynayan amatörler tarafından canlandırılmış. Zaman zaman gerçek görüntüler ile de ülkenin savaş sonrasındaki halini gösteren film hemen her zaman bir savaş ortamında yaşayan bir ülkede çekilmenin “doğal avantajını” kullanmış ve tüm hikâye boyunca yönetmen oyuncularını gerçek mekânlara ve anlattığı hikâyenin gerçek karşılığının ortasına salıvermiş görünüyor. Ortaya çıkan sonuç ise elbette yürek burkan bir doğal hikâye oluyor.

Savaş içinde yaşamayı artık içselleştirmiş insanların, iki çocuğunu kurtarabilmek için diğerlerini geride bırakmak zorunda kalan kadınların ve dehşet ve ölüm ile büyümeye alışmış çocukların olduğu bir dünyayı anlatmaya soyunan film bunu yaparken “felaketin sömürüsünden” çoğunlukla uzak durmayı başarıyor ve örneğin Georges Khabbaz’ın sıcak, doğal ve rahatsız etmeyen bir amatörlük ile canlandırdığı şöför karakterini küçük hesaplar peşinde koşan ve kendi derdine düşmüş bir adam olarak resmederek klasik fedakâr kahramandan uzak durmayı başarıyor. Kendisinin de içinde derin acılar olan adamı tüm hikâye boyunca kimi zaman komedinin, kimi zaman ise anlamsız ve gereksiz seks sahnesinde olduğu gibi devam eden hayatın göstergesi olarak kullanıyor yönetmen ve bu yolla da filmi kolayca düşebileceği çocuğunu arayan anne klişelerinden çoğunlukla uzak tutmayı başarıyor. Hem Khabbaz hem de olağanüstü bir zarafet ve güçlü oyunculuk ile rolünün hakkını veren Nada Abou Farhat yönetmenin bu konudaki en büyük desteği oluyor film boyunca.

Hayli başarılı bir müzik eşliğinde anlatılan hikâye Ortadoğu’nun artık çözülemeyecek kadar karışmış bir problem yumağının odağındaki ülkenin defalarca yaşadığı trajedisinin nedenleri veya çözümlerinin peşinde değil. Birincisi bir filme sığmayacak kadar karışık ve uzun, ikincisi ise imkânsız görünen bu öğelerin yerine film kamerayı ülkenin “sıradan anlarından birine” çevirmiş ve neyi nasıl anlatırsa anlatsın birilerinin tepkisini çekmemenin imkânsız olduğu bir dünyada mümkün olduğunca taraflardan uzak kalmayı başarmış. Kadının sonucu baştan belli olan ve kendisinin de içten içe hissettiği arayışını anlatan film sinemanın kimi unutulmaz örneklerinin yer aldığı yol filmi kategorisinin içine sokulabilir rahatça. Burada da bir arayış, bir sürekli yolda olma duygusu ve elbette değişen/dönüşen karakterler var. Gerçek görüntüler kadar yönetmenin bilinçli tercihi ile pek çok sahne de filmin belgesel havasını destekliyor. Toplu mezarlıklar, kadın ve çocukların sığındığı okul binalarındaki görüntüler ve tüm bu kaosun yaratıcısı olan Batılı ülkelerin gazetecileri arasında dolaşan kadının kimi zaman el kamerası ile çekilmiş görüntüleri bu gerçekçi havayı daha da elle tutulur hale getiriyor.

Özellikle ikinci yarısında film ritmini biraz şaşırıyor ve yukarıda bahsettiğim anlamsız seks sahnesi hikâyeye zarar veriyor ama trajedinin içinde de iki birey arasında ve üstelik onları dönüştürebilecek bir yakınlaşmanın umudunu yaratarak ilgiyi hak eden film dünyanın bu en sorunlu coğrafyasından gelen yönetmenin sonraki çalışmaları için de beklenti yaratıyor. Görülmeli.

(“Sous les Bombes” – “Under the Bombs” – “Bombalar Altında”)

(Visited 65 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir