“Vergi gelirlerinin yüzde kırk dördünü öldürmeye harcayan bir toplumdan başka ne bekleyebilirsin ki?”
60’lı yılların başında Boston’da on üç kadını öldürmekten sorumlu tutulan bir adamın gerçeklerden esinlenen hikâyesi.
Amerikalı yönetmen Richard Fleischer’dan “stilize” kelimesinin tam anlamı ile hakkını veren ilginç bir çalışma. Fleischer filmografisindeki genellikle ana anakım sinemasının kalıplarının içinde çektiği diğer filmlerinin aksine burada dönemin ticari sinemasına oldukça uzak düşen bir tarz ve bolca kullanılan “split screen” tekniği ile filmine oldukça değişik bir hava katmış. Ortaya çıkan bir başyapıt değil ama kesinlikle farklı ve ilgiye değer bir film.
Filmin nerede ise yarı süresi boyunca perdede birden fazla (ve çoğu eş zamanlı çekilip aynı olayı görüntüleyen) görüntü var ve yönetmen bu tekniği zaman zaman hayli ustalıkla kullanıyor. Örneğin cinayet sahnelerinin çoğunda perdede iki ayrı görüntü var: Birinde kurbanına yaklaşan katili, diğerinde ise kurbanı gösteren görüntüler bunlar ve bu yöntem kullanıldığı sahnelerin etkisini hayli artırıyor. Bununla birlikte filmin diğer anlarında da yönetmen zaman zaman dışına ve hayli ustalıkla çıkmayı başarsa da genellikle klasik anlatım kalıplarının içinde kalıyor ve bu tercih de farklı sahnelerin birbiri ile yeterince kaynaşamamasına neden oluyor. Filmin kimi yine kullanılan teknikten (örneğin perdenin yarısı karartırlırken diğer yarısında dikkatimizi vermemiz beklenen bir görüntünün olması gibi) kimi ise senaryodan kaynaklanan başka farklılıkları da var. Örneğin filmin eşcinsel kültürüne yer veren kimi sahneleri klasik ticari sinemada o dönemde pek görülmeyen kareleri karşımıza getiriyor. Ayrıca baş roldeki Tony Curtis’in yüzünün filmin nerede ise ilk bir saat boyunca hiç görünmemesi de kayda değer bir farklılık olarak gösteriyor kendisini. Özetle az da olsa el kamerasının da kullanıldığı film öncelikle stilize tekniği ile ilgiyi hak ediyor.
Hemen tüm cinayet sahneleri ve örneğin seri cinayetlerden paniğe kapılan Boston’lu kadınların aldıkları tedbirleri yine “split screen” tekniği ile gösteren sahneleri gibi pek çok çekici bölümü var filmin. Buna karşılık filmin son bölümlerindeki ve gerçek hikâye ile de ilgisi olmayan çift kişiliğin analizi sahneleri filmin temposunu düşüren ve beyaz fon önünde çekilmiş görünen kimi stilize sahnelerine rağmen yeterince çarpıcı olamayan bölümler ve bu sahneler filmin ortalamasını da aşağıya çekiyor. Tony Curtis’in iyice ön plana çıktığı bu sahnelerde Curtis kendi standartlarının üzerinde bir oyunculuk verse de sonuçta bu rol için en doğru isim olmadığını sık sık gösteriyor. Örneğin kesintisiz tek çekimle gerçekleştirilen ve onun ne olduğunu ve ne yaptığını hatırlamaya çalıştığı sahne parlak bir performans sunmak için ciddi bir potansiyele sahip ama Curtis bu fırsat harcıyor gibi. Henry Fonda ve George Kennedy gibi iki tecrübeli isim ise en doğru ifade ile dikkat çekmeden görevlerini yapmışlar sadece.
Açılış jeneriğinden başlayarak farklılığını gösteren bu film filmografisinde “Conan the Destroyer” veya “Red Sonja” gibi eserler olan Richard Fleischer’dan beklenmeyecek tarzı ile 60’lar sinemasının ilginç örneklerinden biri. Özellikle sinefillerin mutlaka görmesi gereken türden bir çalışma ve seyredeni mutlu edeceği açık.
(“Boston Canavarı”)