“O bir kez ölmüştü ve sonra Hans olarak geri döndü. O Hans değildi ama artık Hans. Anlıyor musun?”
Mallorca’ya bir Alman çiftin evine çalışmaya gelen bir Alman işçinin kendisinden önce görev yapan ve onunla aynı adı taşıyan adamın “hayaleti” ile başa çıkmaya çalışmasının hikâyesi.
Farklı okumalara açık, neyin tam olarak ne olduğu konusunu açık bırakan ve cevaplar vermekten çok sorular soran ve sorduran bir film. Altını çizmeden ve kendi doğal akışı içinde gittikçe yükselen bir belirsizlik duygusunu aksamadan aktaran ve özellikle başrol oyuncusunun performansı ile dikkat çeken bir çalışma.
Herhangi bir rolü doldururken sizden önce o rolü üstlenen kişinin ardında bıraktığı iyi veya kötü izlenimler ile de mücadele etmeniz gerekir. Bir yandan kendi farklılığınızı, tarzınızı ve doğrularınızı geçerli değerler haline getirmeye çalışırken diğer yandan sizden öncekinin hayaleti ile uğraşmakta olduğunuz bu dönem en azından başlangıçta sizin değil sizden öncekinin, bir başka deyiş ile halefin değil selefin güçlü olduğu zamanlardır. Bu filmdeki kahramanımız kendisi ile aynı adı taşısa da kendisinden hayli farklı bir karaktere sahip olan selefinin hayalinden önceleri biraz rahatsız olup onun kim olduğunu anlamaya çalışırken daha sonra çok farklı bir yöne gitmeye başlıyor ve başlangıçtaki biraz ezik ve çekingen tavır finalde yerini çok farklı bir karaktere bırakıyor.
Kim olduğumuzun başkalarının bizi nasıl algıladığına bağlı olarak değişebileceğini ve eğer gerçekten bir “gerçek ben” varsa da bunun dönüşebileceği üzerine de düşümeyi sağlayan film, kahramanımızın
Alman ev sahibinin kendinden önceki ev sahibinin konumuna geçmesine benzer şekilde başka bir hayatın içine sokuyor kendini. Belki de temel olarak aslında bir “gerçek ben” olmadığını ve kimliğimizi iki temel parametrenin belirlediğini söylüyor bu film: kim olmak istediğimiz ve başkalarının bizi kim olarak görmek istediği.
Hans rolündeki Àlex Brendemühl adındaki Katalan oyuncunun özellikle yüzünü çok başarılı bir biçimde kullandığı bir film bu. Başlarda sergilediği çekingen ve uysal tavrın zamanla sosyal ve güçlü bir kişiliğe dönüşmesini bir parça dışavurumcu bir tarz içinde ve oldukça etkileyici bir biçimde aktarıyor. Diğer tüm yan karakterler merkezinde Hans’ın olduğu bu filmde başarılı bir takım oyunu ile onun varlığını keyifli bir biçimde destekliyorlar.
Zeki Demirkubuz filmlerindeki kapanmayan kapıların burada da yerini aldığı film, siyah beyaza yakın görüntüleri ve tedirgin (tedirgin edenden çok, kendisi tedirgin olan) kamera hareketleri ile dikkat çekiyor. Turistik bir bölge olan Mallorca’da geçen hikâyesine rağmen güzel görüntülerden uzak duran film belki çok çarpıcı veya büyük bir film değil ve zaman zaman fazla belirsizliği ve tekrarları ile hafif düşüşler yaşıyor ama yine de atmosferi, oyunculuğu ve temaları ile bu küçük aksaklıkları umursamamanızı sağlıyor.
(“Me” – “Ego”)