Burn After Reading – Ethan Coen / Joel Coen (2008)

“İçki problemim mi var? Allah aşkına, sen bir Mormonsun. Sana göre hepimiz alkoliğiz”

Eski bir CIA ajanının hatıralarını içeren bir CD’nin para peşindeki sıradan iki insanın eline geçmesi ile gelişen olayların hikâyesi.

Ethan ve Joel Coen kardeşlerden birlikte yazdıkları ve yönettikleri bir komedi. Çok zengin bir oyuncu kadrosu ve tümünün keyifli performansları, su gibi akan bir senaryo, tempolu bir anlatım ve eğlendiren/heyecanlandıran bir hikâye. Pek çok filmlerinde olduğu gibi bu hayli “Amerikalı” karakterler ile dolu olan film, her şeyle dalgasını geçebilen ikilinin filmin havasına biraz ters düşen ve aniliği ile irkilten şiddet sahneleri tercihleri, Brad Pitt’in karakterinin yönetmenlerin arzu ettiği şekilde değil de gerçekten rahatsız eden bir karikatürü andıran tiplemesi ve Coenler’in tüm karakterlerini nihilistlik derecesine varırcasına acizlik/kötülük içinde göstermesi gibi kusurları da barındırıyor.

Bütün ABD’yi gösteren bir uydu görüntüsünden başlayıp CIA binasına kadar hızla zum yaparak inen ve filmin açılışını yapan kamera, kapanışta ise aynı binadan başlayıp bu kez uzaklaşarak uzaydan alınmışa benzeyen görüntüye geri dönüyor. CIA binasında başlayıp orada biten hikâye tümü çeşitli alanlarda acizlikleri, zayıflıkları ve sinsilikleri olan karakterlerin şiddet, seks, şantaj, aldatma vs. ile dolu hikâyelerini akıllıca kurgulanmış bir içerik ile getiriyor karşımıza. Hemen hiç zorlanmadan akan ve tüm karakterleri hikâyeleri ile birbirine ustaca bağlayan senaryoya diyecek bir laf yok doğrusu. Hiçbir anında teklemeyen, gerilimini de komedisini de hemen hep çekici bir düzeyde götürmeyi başaran bir senaryo bu. Özellikle ilki hayli ani olan ve filmin genel atmosferine ters düşen bir sertliğe sahip öldürme sahnelerinin bu yapısını neden tercih ettiğini bilmiyorum Coen kardeşlerin ama senaryonun temel başarısına zarar verdiği açık. Kara mizah olmayı da başaramayan bu sahneler güldürmüyor, düşündürtmüyor ve sadece rahatsız ediyor açıkçası.

George Clooney, Frances McDormand, John Malkovich, Tilda Swinton ve Brad Pitt gibi beş büyük yıldızın yer aldığı bir film kuşkusuz sadece bu özelliği ile bile ilgiyi hak eder. Clooney ve McDormand’ın oyunları ile diğerlerinin bir parça önüne geçtiği filmde diğerleri de işlerini iyi yapıyorlar ama Malkovich ve Pitt için iki kısa not düşmek gerekiyor: Malkovich’in o derece baskın bir “persona”sı, vücut dili ve ses tonu var ki bir şekilde her karakterde onun kendi izlerini seziyorsunuz ve bu her zaman da filmin lehine olmuyor. Neyse ki burada iyi oyunculuk bu riski tamamen olmasa da ortadan kaldırmış gibi görünüyor. Brad Pitt ise senaryonun gazabına uğramış biraz burada; tiplemesi o derece karikatürize ki (olumsuz anlamda söylüyorum bunu ve bir yandan da o derece Amerikalı ki) performansı da yeterli olmayabiliyor bazen. Bir başka deyişle kendisine çizilen karikatür elbisesini aynen (ve bir açıdan da başarı ile) üzerine geçirmiş Pitt. Esprili diyaloglar ve kusursuz bir şekilde akan senaryo da oyunculara epey malzeme sağlamış ve onlar da bu malzemeden ustaca yararlanmışlar bir başka deyişle. Coen kardeşler bir röportajlarında Tilda Swinton’ın canlandırdığı dışındaki tüm karakterlerin kendilerini oynayan oyuncular düşünülerek yazıldığını söylemişler ve oyuncular da senaristlerinin beklentilerini karşılamışlar diye özetleyebiliriz bu durumu.

Spor salonunun yöneticisi dışındaki tüm karakterlerin “kusurlu” olması filmin alaycı havasına uygun bir tercih ama Coen kardeşlerin Amerikan toplumu ile ilgili “umutsuzluğunun” da bir göstergesi sanki ve bu da filmi seyirci için özdeşleşmesi zor kılıyor bir parça. Buna karşılık Coen kardeşler o her zamankli beceriklilikleri ile özellikle McDormand ve Clooney’nin karakterlerinin içinde yer aldığı hayli keyifli sahneler yaratarak seyirciyi ödüllendirmişler sık sık. Clooney ile McDormand’ın parktaki sahneleri veya Pitt ile McDormand’ın Malkovich’e şantaj yaptıkları sahne kesinlikle birinci sınıf bir zanaatkârlığın ürünü örneğin. Aptallığın komedisi olarak da özetlenebilecek film ilgiyi hak eden, Coen’in en iyilerinden olmayan ama kesinlikle eğlendiren bir çalışma. Seyirden alınacak keyif belki kalıcı olmayacak ama en azından seyir anının iyi geçeceği garanti edilebilir.

(“Aramızda Casus Var”)