Afife Jale – Şahin Kaygun (1987)

“Ben kimim? Yalnızca bir Afife mi? Evleneceğim, çocuklarım olacak; sabah kahvesi, komşu ziyaretleri, yemek, bulaşık… Kocaman bir boşluk var yüreğimde. Afife bu kadar mı?”

Sahneye çıkan ilk müslüman kadın oyuncu Afife Jale’nin trajik hayat hikâyesi.

Nezihe Araz’ın aynı adlı tiyatro oyunundan uyarlanan, senaryosunu Araz ve Selim İleri’nin yazdığı, yönetmenliğini Şahin Kaygun’un üstlendiği bir film. Henüz kırk bir yaşında hayatını kaybeden ve yönetmenlik kariyeri iki filmle sınırlı kalan Kaygun’un yönettiği ilk film bu (ikincisi, ertesi yıl çektiği “Dolunay” olmuştu). Öncü bir kadının, sanatçı olabilmek ve tiyatro sahnelerinde dram oynayabilmek için tüm bir ömrünü feda eden bir kadının trajik hikâyesini anlatan film bu açıdan önemli ama hikâyenin hak ettiği gücü perdede yeterince yaratamayan bir çalışma. Hakkında çok az bilgi ve belge bulunan bir sanatçının yaşamını oyunlaştırırken Nezihe Araz epey zorluk çekmiş ama yine de onu ve bir bakıma devamı sayılabilecek Cahide Sonku’yu Türkiye’nin gündemine getirmiş yine de. Başroldeki Müjde Ar’ın -senaryodan ve rejiden kaynaklanan kimi sıkıntılar yaşasa da- başarılı bir performans sunduğu filmde irili ufaklı rollerde yer alan hayli zengin bir oyuncu kadrosu var. Sonuç bütünsel bir hava yaratamayan ve dayandığı oyunun tiyatro havasını sinemanınkine yeterince dönüştüremeyen ama yine de ilgiyi hak eden bir çalışma.

Hikâye final sahnesi ile başlıyor ve sonra geriye dönüşle Afife’nin (sahneye ilk çıktığı gün eklenen Jale ile birlikte, Afife Jale’nin) olağanüstü mücadelelerle dolu hayatını izliyoruz on iki yaşından itibaren. Artık sokağa ve erkeklerin yanına çarşafla çıkması gereken bir yaşa gelmiştir Afife ve film onun ilk mücadelesi olan çarşaf zorunluluğuna karşı çıkmasını anlatarak başlıyor. Sert ve muhafazakâr bir adam olan babası, tiyatro oyunculuğunun nerede ise fahişelikle eş görüldüğü bir toplum ve büyük babası dışında kimsenin kendisini desteklemediği ya da en azından desteğini açıkça dile getiremediği bir aile… Afife Jale’nin tüm hayatı bunlara karşı verdiği savaşlarla geçiyor. Bu savaşın bedeli henüz otuz dokuz yaşındayken bir akıl hastanesinde sona eren bir yaşam, ödülü ise kendisinden sonra gelen kadın sanatçılar için bir yol açmayı başarmak oluyor. Bu bedeli ve ödülü anlatan iki güzel ifade var filmde Nezihe Araz’ın kaleminden çıkan: “Yaşadığım herşey cam kırıkları gibi paramparça oldu. İşte bütün hikâyem. Sordunuz, hiç saklamadan anlattım. Morfinman, kokainman, başaramamış bir tiyatrocu; zavallı bir kadın” ve “Çok inatçıyım, değil mi? Ama ben yolumuzun dikenlerini temizleyeceğim. Sonraki kadınlar tertemiz yollardan geçecek. Değmez mi?”

Hikâyenin dramatik öğeler açısından potansiyeli yüksek şüphesiz ama film bu potansiyelin ne kadarını değerlendirebiliyor sorusunun cevabı yeterince parlak değil. Şahin Kaygun fotoğrafçı kökenli olmasının neden olabileceği tuzaktan kurtulmuş ve karşımıza bir “güzel fotoğraflar” dizisi çıkarmamış (tam da bu nedenle, iki yanı ağaçlıklı yolda ilerleyen faytonun görüntüsü bir yandan müthiş bir fotoğraf olurken, diğer yandan filmin genel görsel havasına aykırı düşmüş; neyse ki bu sadece bir kez karşımıza çıkan bir durum). Görsel estetik açıdan bakıldığında filmin belirli bir düzeyi tutturduğu da rahatlıkla söylenebilir. Buna karşılık yönetmenlik performansı açısından değerlendirildiğinde, bir oturmamışlık havası var filmde. Örneğin her bir sahne sanki bir öncekinden ve sonrakinden bağımsız oluşturulmuş ayrı tablolar gibi ve bu da bir süreklilik sorunu yaratıyor (Filmin ayrıca bir süreklilik ve kurgu problemi daha var: Aynı sahne içinde birbirini izleyen planlarda oyuncuların vücut dilleri ve mimikleri tutarsızlık gösteriyor sık sık). Bu tabloların -herhalde oyundan kaynaklanan ve bir tiyatro oyununa uygun düşen- sahneleme biçimleri ve içerikleri sinemasal açısından bir eksiklik duygusu yaratıyor. Afife Jale’nin bir çocuk olarak seyrettiği ve reaksiyonlarının çok az görüntüye geldiği “Kamelyalı Kadın” oyunu uzun gösterilirken, kendisinin ilk kez sahneye çıktığı oyunun süresinin çok kısa tutulması da yanlış bir seçim olmuş bu sahnenin tarihî önemi açısından.

Film Türkiye sinemasının çok zor koşullar altında çalıştığı, film sayısının çok düşük olduğu ve bunların da sadece birkaçının sinemasal bir değer taşıdığı yıllarda çekilmiş. Dolayısı ile kostümlerin başarısını ve setlerin en azından belli bir düzeyi tutturmuş olmasını takdir etmek gerek. Ayrıca ana kadronun dışında pek çok ünlü ismin de kısa rollerle filme katkı sağlamış olması hikâyeye bir değer katıyor. Senarist Selim İleri ve yönetmen Kaygun da kısa birer roller üstlenmişler filmde ve sadece bir kadının değil aynı zamanda bir sanatçı kadının da portresi olan hikâyeye katkı sağlamışlar. Buna karşılık Afife Jale’nin 12 yaşındaki halinden genç bir kadın olduğu yıllara geçişte kadın karakterin doğal olarak geçirdiği fiziksel değişime karşın Tarık Tarcan’ın karakterinin fiziksel olarak hiç değişmemesi, açılış sahnesinde bulundukları köşkü terk eden iki karakterin dış kapıyı öylece açık bırakıp çıkmaları, tiyatroyu güvenlik güçlerinin bastığı sahnenin sanki bu baskın sergilenen oyunun bir parçasıymış gibi çekilmesi ve seyirciyi (tiyaro seyircisini değil, bizi) yanıltmış olması ve sessiz çekilmiş olması nedeni ile ortam seslerinin hemen hiç olmayışı gibi farklı alanlarda kusurları olan film yine de bu kusurlarının nispeten göz ardı edilebilmesini sağlıyor yaratıcılarının iyi niyeti sayesinde.

Tiyatro tutkusu hiç dinmeyen ve ömrünün son yıllarında unutulmanın acısını çeken Afife’yi canlandıran Müjde Ar senaryonun sinemasal açıdan içerdiği problemlere rağmen karakterini elle tutulur kılmayı başarıyor ve başta kendisini morfine ve ardından kokaine alıştıran doktor ile olan sahneleri olmak üzere iyi bir performans sergiliyor. Atilla Özdemiroğlu imzalı müziklerin de önemli bir katkı sağladığı filmin jeneriğinde “Bir Şahin Kaygun Filmi”, afişinde ise “Şahin Kaygun’un Filmi” gibi iddialı ifadelere yer verilmesini anlamaksa pek mümkün değil. Sonuçta bir yönetmenin ilk filmi bu ve en azından ismi bir “marka” bile değilken henüz bu abartılı tanımlama kimin fikri olmuş acaba?

Film gösterime girdiğinde eleştirmen Atilla Dorsay film için hayli övgü dolu bir eleştiri yazmış: “Avrupa filmleri düzeyinde bir senaryo çalışması… Kaygun bu senaryoya kendi görüntü, renk, biçim dünyasını katıyor; kendi estet yanını, görsellik çabasını ekliyor… Tüm oyunculardan görüntü kalitesine, yönetiminden müziğine, katkıda bulunan herkesin kutlanmasını gerektiren düzeyli bir çaba…”. Bu övgüde dönemin yerli sinemasının içinde filmin en azından farklılığı ve iyi niyetli çabası ile ayrı bir yerde durmasının önemli bir payı olsa gerek ama bugün sakin bir kafa ile değerlendirildiğinde bu övgü bir parça abartılı duruyor açıkçası. 2008 yılında Ceyda Aslı Kılıçkıran’ın “Kilit” adlı çalışmasında Müjde Ar’ı yeniden Afife Jale rolünde oynatarak bir anlamda bu filmi yeniden çektiğini de hatırlatalım ve sanat ve kadın hakları tarihimizin büyük bir haksızlığa uğramış bireylerinden biri olan Afife’yi gündeme getirmesi ile bile önemli olduğunu hatırlatalım bu filmin.

(Visited 557 times, 6 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir