117 – 138 yılları arasında hüküm süren Roma İmparatoru Hadrianus’un Fransız yazar Marguerite Yourcenar tarafından kaleme alınan “anılar”ı. Roma’nın en önemli imparatorlarından biri kabul edilen Hadrianus’un ağzından yazılan ve Yourcenar’ın inanılmaz titiz çalışmasının kapsamlı sonucu olan kitap; imparatorun 161 – 180 arasında Roma’yı yöneten Marcus Aurelius’a yazdığı bir mektup formatında oluşturulan, “Kaynakçaya İlişkin Bilgiler” ve “Hadrianus’un Anılarının Yazılması Üzerine Düşünceler” bölümleri ile Yourcenar’ın edebiyata, yazma eylemine ve bir tarih romanı yazmaya ilişkin düşüncelerini de içermesi ile ayrıca değer kazanan bir yapıt. Hem Hadrianus’u ve onun üzerinden Roma İmparatorluğu’nu tanımak hem de mükemmel bir edebiyat eserinin tadına varmak için okunması gereken ve ilk kez yayımlandığı 1951’den bu yana değerini ve önemini koruyan çalışma tarih ve edebiyatseverlerin mutlaka okuması gereken bir kitap.
Machiavelli ölümünden sonra basılan ve Antik Roma hakkındaki düşüncelerini içeren “Discorsi Sopra la Prima Deca di Tito Livio” (Titus Livius’un İlk On Kitabı Üzerine Söylevler) adlı eserinde “Beş İyi İmparator” olarak, birbirinin ardından imparatorluğu yöneten beş ismi seçer: 96 ile 180 arasındaki yaklaşık 85 yıl boyunca süren Roma’nın bu en parlak döneminin kronolojik olarak üçüncü sıradaki ismi Hadrianus. Kendisinden önce gelen Nerva ve Trajan ve sonra imparatorluğun başına geçen Antoninus Pius ve Marcus Aurelius ile birlikte, o tarihlerde bilinen dünyanın önemli bir kısmında, 180’de ölen Marcus Aurelius ile birlikte sona erdiği kabul edilen “Pax Romana” (Roma Barışı) olarak adlandırılan “Barış Dönemi”nin sürdürücülerinden biri Hadrianus ve bu bakımdan, dünya tarihinin de en önemli figürlerinden biri. Yunan uygarlığına hayranlığı, imparatorluğu sırasındaki reformları ve ülkesinin birbirlerinden -o dönemin koşulları düşünüldüğünde- sonsuz uzaklıkta görünen her bir bölgesini ziyaret etme çabası ile bilinen bu ilginç kişiliği Yourcenar roman, otobiyografi veya tarih kitabı olarak okunabilecek ve bu türlerin üçüne de olağanüstü bir hâkimiyeti olan yapıtı ile ve gerçek bir okuma tecrübesi sunarak anlatıyor bize.
Hadrianus’un şiirlerinden birinden bir dörtlükle giriş yapmış kitaba Yourcenar: Bölüm başlıkları dahil, kitaptaki bazı Latince ifadelerin dilimize nedense çevrilmemiş olmasının bir eksiklik olduğunun belirtilmesi gereken kitap için iyi bir giriş bu: Farklı İngilizce çevirilerinden yola çıkarak ve kabaca, dilimize şöyle çevirebiliriz bu dörtlüğü:
Zavallı küçük, başıboş, büyüleyici ruh
Bedenimin misafiri ve yoldaşı,
Şimdi nereye gideceksin?
Solgun, katılaşmış, çıplak küçük şey,
Artık her zamanki şakalarını da yapmayacaksın
Ölmekte olan ve bunun farkında olan bir adamın yazdığı bir şiirdir bu ve Yourcenar buradaki lirik anlatımı istisnasız tüm satırlarına yansıtmış kitabının. Hadrianus’un yeğenine yazdığı bir mektup olarak hazırlanan kitap altı bölüme ayrılmış. Her biri Latince isimler taşıyor bu bölümlerin: Sırası ile; yukarıdaki şiirin ilk dizesi olan Animala Vagula Blandula, Varius Multiplex Multiformis (Çeşitli Çoklu Biçimler), Tellus Stabilita (Dünyanın İstikrarlılığı), Saeculum Aureum (Altın Çağ), Disciplina Augusta (Augusta Displini) ve Patientia (Sabır). İlk bölümde belirtildiğine göre, Hadrianus’un mektubu yazmasının amacı “Biçimsiz bir kütle” olarak tanımladığı hayatına bir anlam katabilmek ve onu bir düzen içinde görebilmektir. Yourcenar bu hedefi kesinlikle yakalayan ve bir insanın adeta ruhunun ve aklının en ücra noktalarına erişen bir eser ortaya çıkarmış bu mektupla ve neredeyse her bir cümlesi bir alıntı olarak kullanılabilecek değerde bir kitap sunmuş bize. Bir felsefe, bir sorgulama ve bir açıklama barındırıyor tüm satırlar ve bir insanın imparator da olsa sıradan bir insandan farkı olmadığını gösteriyor; tüm arzuları, tereddütleri, korkuları, eylemleri, inançları ve düşünceleri ile. Mektubun başlarında şöyle yazmış Hadrianus: “Sana hastalığımın ilerleyişini anlatmak için yazmaya başladığım bu mektup, giderek, devlet işlerine gereken enerjisi tükenmiş bir adamın saptırmalarına, anılarıyla baş başa kalmış hastanın yazılı düşüncelerine dönüştü” ve şöyle devam etmiş: “Gerçeklerin incelenmesinin bana belki de kendi tanımımı, kendi hakkımda karar vermeyi ya da hiç olmazsa ölmeden önce kendimi iyi tanımayı sağlayacağına inanıyorum”. Gerçekten de herhangi bir tarih kitabından çok daha güçlü olduğu kabul edilmesi gereken bir yetkinlikle yapıyor bunu yazar ve sadece bir imparatoru değil, onun üzerinden imparatorluğun tarihini ve uygarlığını ve en önemlisi de bir insan olarak Hadrianus’u tanıyoruz. Yourcenar imparator ve dönemi hakkında merak uyandıran, başka okumaları teşvik eden ve çok az kitabın bu derecede sağlayabileceği bir okuma zevki sağlayan bir sonuç elde etmiş özetlemek gerekirse.
Hadrianus’un dilinden yazılan kitapta dikkat çekici bir tarafsız hava yakalanmış; “Bizim en büyük yanlışımız insanların iyi yanlarını geliştirmek yerine, onlarda olmayan dürüstlükleri aramaktır” cümlesinin açık bir şekilde vurguladığı gibi bir övgü ya da yergi kitabı değil bu. Bir dönem ve bir insan akla gelebilecek tüm boyutları ile ve zengin bir kaynakça ustalıklı bir şekilde kullanılarak getiriliyor okuyucunun önüne. Örneğin imparatorun artık iyice ilerleyen hastalığının karşısına somut bir gerçek olarak çıkardığı ölüm karşısında hissetikleri ve düşünceleri tek başına bile güçlü bir deneme olarak okunabilecek değerde. Kitabı kronolojik bir biçimde oluşturmamış Yourcenar ve bu seçim de kitabı sıradan bir tarih kitabından uzaklaştıran bir yaklaşım olmuş.
“Kaynakçaya İlişkin Bilgiler” bölümünün başında şöyle yazmış Yourcenar: “Tarihsel bir kişiliği zamanının dünyasıyla birlikte yeniden canlandırmak ve bunu, onun ağzından birinci şahıs kullanarak gerçekleştirmek, roman, sırasında şiir alanının sınırlarına dayanır”. Tek tek tüm kaynakçaları belirtmek yerine, farklı örnekler üzerinden kaynakçanın bu tür bir eser için nasıl yaratıcı bir şekilde kullanılması gerektiği konusunda bir ders olarak değerlendirilebilecek bir şekilde yazmış bu bölümü Fransız yazar. Gerçeklerin yanında, hangi bölümleri (bazen tek bir cümleyi) hangi kaynaklara dayanarak yarattığını, hayal ettiğini veya değiştirdiğini örneklerle gösteren Yourcenar böylece kitabını daha da zenginleştirmiş. Bir sikkeden mektuba, bir heykelden bir kitaba farklı türdeki esin ve bilgi kaynaklarının okuyucu ile paylaşıldığı bölüm eserin nasıl bir titizliğin ve yaratıcılığın ürünü olduğunu alçak gönüllü bir şekilde aktarıyor bize.
“Hadrianus’un Anılarının Yazılması Üzerine Düşünceler”de kitap üzerinde çalışmaya ilk kez 1924 yılında (henüz 20 yaşındayken!) başladığını belirtiyor Yourcenar ve 1951’de (ilk çalışmalara başladıktan tam 27 yıl sonra!) yayımlanana kadar yaptığı çalışmaları küçük notlarla okuyucuya aktarmış. 1934’teki çalışmasından geriye sadece tek bir cümle (“Ölümümün yandan görünüşünü kavramaya başlıyorum”) kaldığını ve 1939 ile 1948 arasında tasarısını tümüyle bir kenara bıraktığını söyleyen yazar, yıllar içinde gelişen bir olağanüstü sonucun yaratılma serüvenini okuyucu ile paylaşıyor bu bölümde. Kitabı birinci ağızdan yazma nedenini, “Her aracıyı, kendim bile olsa herhangi bir aracıyı ortadan kaldırmak“ olarak açıklayan ve gerçekten de baştan sona kendinizi hep Hadrianus’un anlattıklarını dinler gibi hissedeceğiniz bir sonuç elde eden yazarın Ömer Hayyam için de benzer bir tasarısı olduğunu ama onun yaşamının “eylem dünyasını pek önemsemeyen arı bir düşünürün, ağırbaşlı bir kuşkucunun yaşamı” olması ve ayrıca İran’ı ve dilini bilmemesi nedeni ile vazgeçtiğini öğreniyoruz bu planından. İmparatorun ağzından, “İnsanların eylemleriyle ölçülemeyeceğine inananlardan değilim. Aslında yalnız ve yalnız eylem benim için bir öçüdür… Belki de insanların kendilerini eylemleriyle tanıtmaları, değiştirmeleri, yaşam ile ölüm arasındaki gerçek farkı belirler…” cümlelerini kurduğunu düşününce, Yourcenar’ın bu vazgeçişi daha anlaşılır oluyor.
Kitabını kimseye ithaf etmeyen Yourcenar, “G. F’ye adanması gerekirdi… ama…kişisel bir yazı koymak uygunsuz olabilirdi” diyor sondaki açıklamalarında. Kendisini bile bir aracı olarak ortadan kaldırmayı sağlayan bir dil kullanan yazar için çok doğru bir seçim bu kuşkusuz. Burada G. F. olarak belirtilen kişinin, yazarın hayat arkadaşı olan ve tanıştıkları 1937’den öldüğü 1979’a kadar onunla yaşayan çevirmen Grace Frick olduğunu da ekleyelim son bir not olarak ve bu kitabı hararetle tavsiye edelim. Hadrianus’un gerçekten de bir otobiyografi yazdığını ve bu eserin kayıp olduğunu da bilince, Marguerite Yourcenar’ın çalışması bu kaybı bir ölçüde telafi etmesi ile ayrıca değer kazanıyor şüphesiz.