Les Neiges du Kilimandjaro – Robert Guédiguian (2011)

“Bazen bir kahramanla yaşamak yorucu olabiliyor”

İşten çıkarılıp zorunlu emekli olan bir adam ve karısının evlerini basan iki silahlı soyguncu tarafından soyulmaları ile gelişen olayların hikayesi.

Ermeni asıllı Fransız sinemacı Robert Guédiguian’ın son filmi yüreklere de seslenen sosyal dramlardan biri. Victor Hugo’nun “Les Pauvres Gens – Yoksul İnsanlar” adlı şiirinden esinlenen film, adını Hemingway’in kısa hikâyesinden veya ondan uyarlanan Henry King’in 1952 yapımı “The Snows of Kilimanjaro” filminden değil de özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda hayli ünlü olan Fransız şarkıcı Pascal Danel’in aynı isimli şarkısından almış. Her ne kadar hikâyenin baş kahramanı olan adam ve karısının Kilimanjaro dağının olduğu Afrika’ya bir gezi planı olsa da filme asıl damgasını vuran Hugo’nun şiiri ve Danel’in şarkısı oluyor. Tüm filmlerinde konularına sosyal duyarlılık ile eğilen yönetmen Guédiguian’ın bu çalışması da yoksulluk, eşitlik ve adalet kavramları üzerinde hafifçe gezinirken belki bir parça fazla idealist ama o denli de yürek ferahlatan bir hikâye anlatıyor bizlere. Bu alçak gönüllü film belki de hiçbir zaman var olmayan ideallerin ve o ideallerine değişen dünyaya rağmen sıkı sıkıya bağlı yaşayan ve bedelini de ödemeye hazır olan “kahramanların” hayatını getiriyor karşımıza.

Marsilya’da liman işçilerinin çevresinde geçen film, 50 yaşında emekli olmak zorunda kalsa da aldığı tazminatı ve önceden satın aldığı ev ve arabası ile rahat bir hayatı garanti olan adamın evini soyanlardan birinin kendisi ile birlikte işten çıkarılan bir genç olduğunu ve bu gencin kendisinin sahip olduğu hiçbir şeye sahip olmadığını öğrenmesi ile karşı karşıya kaldığı duygulardan söz ediyor. İdeallerinin sınanacağı bir durum bu; kendisini suçlayan gencin söylediği gibi çalışma saatlerini ve maaşları paylaşmak veya iş yerini yerle bir etmek yerine küçük burjuva rahatlığını mı seçmiştir? Sendikanın duvarlarında yazdığı gibi işçi sınıfından olmanın kavga etmek demek olduğunu unutmuş mudur örneğin? Hikâye Jean-Pierre Darroussin ve Ariane Ascaride’in sakin ama güçlü bir şekilde canlandırdıkları adam ve karısının seçecekleri yolu seyircinin merak etmesini sağlamayı başarıyor ki bu sakin ve zaman zaman olaysız film için gerçek bir kazanım. Günümüz sinemasında işçi sınıfı, sendika veya burjuva kelimelerini duymak için çok ama çok uğraşmanız gerekiyor ki Guédiguian’ı bu açıdan bile takdir etmek gerek. Üstelik yönetmenin kendi ifadesi ile günümüzde artık işçi sınıfı demeye çekiniyor insanlar ve bunun yerine yoksul kelimesini tercih ediyorlar; apolitik bir dünyanın doğal sonucu olsa gerek bu.

Hikâyenin ve seçimlerin gerçekçiliğinden soyguncu gencin annesinin hayli abartılmış kötücüllüğüne ve adam ve karısının idealizmine kadar filmin eleştiriye açık pek çok yanı da var. Oldukça sakin ve olumlu bir havada giden filmde aniden karşılaşılan soygun örneğin, arzulandığı gibi bir şok duygusundan çok sanki aileye yapılan bir şakayı seyrediyorsunuz duygusunu yaratıyor başta ve sonra da anlamsız bir rahatsızlık yaratıyor sadece. Bunlara yönetmenin sinema dilinin kimi anlarda fazlası ile düz olduğunu da eklemek gerek. Evet tüm bunlar doğru ama sadece finaldeki sarılma ve uzlaşma sahnesi için bile görmeye değen bir film karşımızdaki. İnsana ve insanın içindeki iyiliğe inanan bir film çok sık rastlanan bir şey değil günümüz sinemasında ve iyi çizilmiş karakterleri ve bu karakterlerin yaşadığı mekanların başarılı kullanımı ile bu sıcak ve dürüst film hem karı koca karakterleri hem de Pierre Niney’in sevimli oyunu ile canlandırdığı garson karakteri ile insanlık için umut var diyor ve buna nerede ise inandırıyor da. Bu da az şey olmasa gerek.

(“The Snows of Kilimanjaro” – “Kilimanjaro’nun Karları”)

(Visited 82 times, 2 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir