Periferic – Bogdan George Apetri (2010)

“Seçim hakkın vardı ve sen yanlış bir seçim yaptın”

İzinli olarak hapisten çıkan bir genç kadının hayatını düzene koymaya çalışmasının hikâyesi.

2000’li yılların ortalarında hareketlenen ve Rumen Yeni Dalgası olarak adlandırılan yeni Rumen sinemasından bir örnek. Fransız Yeni Dalga akımı gibi tartışılmış, şu ya da bu şekilde prensipleri oluşturulmuş veya ideolojik çerçevesi çizilmiş olmasa da bu akım kapsamında değerlendirilen filmler genellikle gerçekçilikleri, düşük bütçeleri ve dramatik hikâyeleri ile kimi ortak özelliklere sahipler. “Periferic” filminin senaryosuna yönetmen ile birlikte katkıda bulunanlardan biri de yine bu akımın önde gelen filmlerinden biri olan “4 Luni, 3 Saptamâni si 2 Zile – 4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün” ile büyük beğeni toplayan Cristian Mungiu ve bu bağlamda yeni Rumen sinemasının yaratıcılarının birbirlerinden beslendikleri de söylenebilir. Ana Ularu’nun köşeli ama çocuksu yüz hatlarını karakterine büyük bir beceri ile yakıştırdığı ve güçlü ve gerçekçi oyunu ile seyredeni etkilemeyi başardığı filmde, onun baş karakterinin üç erkek karakter -erkek kardeşi, oğlunun babası olan eski erkek arkadaşı ve oğlu- üzerinden filmin adının da ifade ettiği gibi merkezin dışında kalmışlığının, marijinalliğe itilmesinin ve uğradığı ihanetlerin hikâyesini seyrediyoruz.

Üç farklı bölümde anlatılan ve bu bölümlere kadının hayatındaki erkeklerin adını veren film, kadının üç ilişkisinde de uğradığı ihaneti anlatırken çok karanlık bir tablo çiziyor. Erkek kardeşinin korkaklık da içeren küçük oyunu, eski sevgilisinin büyük oyunu ve çocuğunun son darbesi finalde Köstence’de denize bakmakta olan ve bir çıkış umudu da yok görünen kadın ile baş başa bırakıyor bizi. Yönetmenin özellikle çocuğun ihanetinin keşfini doğrudan değil ama uykudan uyanan kadının kuşkulu bakışları, ve sonra da tepkisi ile değil yalnızlığı ve umutsuzluğu ile anlatmayı tercih etmesi bir anda bitivermiş gibi görünen filmin bu finalinin oldukça etkileyici olmasını sağlıyor. İzinli çıktığı hapishaneye dönmeme ve oğlu ile yeni bir hayat kurma planının her aşamasında başarısız olan kadının hikâyesi bu hali ile oldukça karanlık ve seyretmesi de kolay değil. Oğluna baktığı kısa bir iki sahne dışında sevginin, sıcaklığın veya dostluğun var olmadığı bir dünyanın resmini çizen filmin sertliğinden kaynaklanan bir zorluk buradaki. Zaman zaman el kamerası kullanarak bu sertlikteki gerçekçiliğin dozunu da artıran film en ufak bir ışığın bu karanlık dünyaya girmesine izin vermiyor adeta hikâye boyunca ve bu tercih filmin de zaman zaman aleyhine oluyor aslında. Çünkü bir süre sonra olacak bir sonraki “olumsuz şeyi” beklerken buluyorsunuz kendinizi.

Filmi bir “yolculuk” hikâyesi olarak da görmek mümkün. Üç farklı erkek arasında yapılan bir yolculuk bu ve senaryo yolculuğun her bir durağında baş karakterinin hayatını bir parça daha açıyor bize. Bu açıdan senaryo odağının kadın olduğunu çok açık bir şekilde vurguluyor çünkü bir bölümden diğerine geçildiğinde bir önceki bölümdeki kadın dışındaki tüm karakterleri bilinçli olarak bir kenara bırakıyor hikâye. Bunu filmin finali ile birlikte okumak gerekiyor aslında ve bu yalnızlık senaryosu finalde kadının o karakterlerden herhangi birini, istese bile, hayatında tutamayacağını söylüyor bize. Yönetmen Bogdan George Apetri bu ilk uzun metrajlı filmde Rumen Yeni Dalga’sına uygun bir biçimde gerçekçilik ve karanlık ile örülmüş hikâyesini olduğu gibi, bir başka deyiş ile süslemeden, değiştirmeden anlatıyor. “4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün” filmi bir şeylerin olacağı tedirginliği ile seyredilen ama bir şey olmayan hikâyesini daha ustalıklı anlatıyordu ve burada yönetmen yine bu hiçbir şey olmama (daha doğrusu bu kez hiç bir şeyi başaramama) hikâyesini o denli etkileyici bir atmosfere sokamıyor belki ama kesinlikle ilgiyi hak eden bir ilk filme imza atıyor.

(“Outbound” – “Kıyıda Kalan”)

(Visited 105 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir