Komşu Sesler (O Som Ao Redor) – Kleber Mendonça Filho : Brezilya sinemasından korku (veya kendini güvende hissetme telaşı) üzerine bir film. Klasik anlamda bir hikâyeden yoksunluğu ve kimilerini yorabilecek düşük temposuna rağmen kesinlikle başarılı bir çalışma. Kimi hikayeleri çakışsa da bazıları bağımsız olarak ilerleyen film kalabalık karakterleri ve uzun süresi ile modern şehirlerdeki insanların güven duygularını paranoyaya varacak derecede yitirmelerini, şehirleşmenin bize oldukça tanıdık gelecek şekilde “kentsel dönüşüm” gibi süslü bir adın altında insanları nasıl izole ettiğini ve yoksulu ötekileştirerek nasıl yüksek duvarların arkasına ittiğini gösteriyor. Camille Claudel ve Westminster gibi süslü isimleri (ne kadar tanıdık değil mi?) olan bloklarda yaşayan insanların hayatlarını zaman zaman bir korku filmini çağrıştıran başarılı ses tasarımı ile karşımıza getiren film adını koymuyor ama bu hayatları tedirgin kılan “bir şeylerin” varlığını hissettiriyor sürekli olarak. Fısıltılar, ayak sesleri ve uzaktan gelen kimi sesler gibi unsurlar ilk uzun metrajlı filmini çeken yönetmen Kleber Mendonça Filho’nun bu çalışmasını hayli ilginç kılıyor. Şelalenin suyunun renginin birden kırmızıya dönmesi veya küçük bir kızın kabusunda yüzlerce insanın adeta zombiler gibi bir eve doluşması gibi hayli sürprizli ve başarılı sahneleri de var filmin.
(“Neighboring Sounds”)
Yossi (Ha-Sippur Shel Yossi) – Eytan Fox : 2002 tarihli ve bol ödüllü “Yossi & Jagger” filminden 10 yıl sonra çekilen ve Yossi karakterinin şimdi ne durumda olduğunu anlatan bir eşcinsel romantizm filmi. İlk film ne kadar güçlü ise bu film o denli hafif bir havaya sahip. Senarist değişikliği mi neden olmuş bu duruma bilmiyorum ama bu hali ile film, umutsuz eşcinsellere pembe hayaller kurduracak bir romantik filmden öteye geçememiş. Yine de Yossi rolündeki Ohad Knoller’in incelikli oyunu karakterinin güvenli ama mutsuz bir hayat ile riskli bir aşkın arasında kalmışlığını başarı ile getiriyor önümüze ve bu gereğinden fazla hafif filmi ilgiye değer kılıyor. Deniz kenarındaki sahneleri (çıplak denize giren baş karakterleri ve kahramanımızın yeni aşkının deniz kestaneleri ile talihsiz bir olay yaşaması) başta olmak üzere Christopher Isherwood’un “A Single Man” romanından da esinlenmiş görünen film tüm sıradan görünen romantizmine karşın Yossi karakterinin dönüşümünü zarif bir biçimde anlatan mizansenleri ve Keren Ann’in şarkıları ile de dikkat çekebilir. Kendisini kişisel tutkularından uzak tutmak zorunda hisseden karakterinin filmin başındaki sıradanlığının finaldeki canlı haline dönüşümünün sembolü olacak şekilde, yönetmenin Yossi’yi ilk bölümde ağırlıklı olarak arkadan yapılan çekimlerle gösterirken ikinci bölümde yüzünü bize daha çok göstermesi gibi ince oyunları da takdir etmek gerek. Bir de hüzünlü bir “online randevu” sahnesi var ki kesinlikle atlanmamalı.