“N’apalım, bizim işimiz bu. Ben içeceğim ki siz de içeceksiniz, o da kazanacak”
Yanlarında kaldığı yaşlı teyzesi ve eşinin uzun bir süre için kaplıcaya gitmesi ile yalnız kaldığı büyük köşke askerlik arkadaşının yerleşmesi sonucu başına olmadık işler açılan bir adamın hikâyesi.
Zeki Metin ikilisinin 1978’de çektikleri ve yönetmenliğini de Zeki Alasya’nın üstlendiği bir film. Ahmet Üstel’e ait olan senaryo bu ikilinin filmlerinde görmeyi beklediğiniz her şeyi tekrarlayan ve belki çok da orijinal olmayan bir çalışma ve Alasya da yönettiği bu üçüncü filminde vasat bir mizansen anlayışı koymuş ortaya. Yine de özellikle köşkün içinde geçen ve vodvili andıran son sahneleri ile güldürmeyi başaran ve eğlendiren bir film.
Pembe Panter’in Henry Mancini imzalı müziği başta olmak üzere ve yerli ve yabancı pek çok eserin tek bir sessiz an bırakmamacasına hoyratça kullanıldığı film elbette öncelikle ve belki de tek dayanak noktası olarak Zeki Alasya ve Metin Akpınar ikilisini alıyor kendine. Onların doğal uyumu, sevimli saflıkları ve belki onlarca filmde tekrarlanmış ve sonra da tekrarlanacak olsa da mimikleri, 1970 ve 80’li yıllarda belli bir seyirci ilgisini garanti ediyordu yapımcılara. Dolayısı ile filmler de konusu veya sinemasal düzeyinden çok bu ikilinin performanslarının ne kadar sıcak olduğu üzerinden açıklanabilecek bir sonuca sahip oluyordu. Burada da Ahmet Üstel’in senaryosu hikâyeyi pek de dert etmiyor ve ikilinin oyunları ile öne çıkacakları sahneler yaratmanın peşine düşüyor sadece. Böyle olunca da hikâye bir tutarsızlıktan diğerine atlıyor veya karakterler izahsız, yumuşatarak söylersek izahı yeterli olmayan, değişimlere uğrayabiliyorlar. Örneğin hikâyenin başında saf Zeki’nin aksine, kurnaz bir karakter olan Metin süratle karakter değiştirip arkadaşı kadar saf ve masum oluyor. Karakterlerin hikâyelerini birbirine bağlayabilmek ve anlattığını toparlayabilmek adına hayli zorlama tesadüflere başvurmaktan da sakınmıyor filmimiz.
Pavyonda “Dilek Taşı”nın söylendiği, Nilüfer’in “Ne Olacak Şimdi” şarkısının kulaklara çalındığı ve bakkalların veresiye defteri tuttuğu yıllarda geçen filmde dönemin erotik sinemasının yıldızı Zerrin Egeliler de konuk oyuncu olarak yer almış ve bir pavyon şarkıcısı rolünde, sinemadaki asıl kariyerinde canlandırdıklarından daha “hanım” bir karakteri getirmiş karşımıza. Alasya’nın filminde bir kısmı prodüksiyonun zayıflığından kaynaklanmış görünen kimi kurgu ve mizansen problemleri de var açıkçası. Hikâyedeki onca farklı karakteri vs. akıcı bir şekilde ilerletebilen bir tempo ortaya koyamamış Alasya, sinemadaki bu üçüncü yönetmenlik çalışmasında. Metin Akpınar ve Zeki Alasya’dan ne bekliyorsanız onu bulacağınız ve bu anlamda belki şaşırmayacağınız ve aksine tanışıklığın verdiği sıcaklıktan muhtemelen mutlu olacağınız filmde kimi yan karakterleri canlandıran kadın oyuncuların vasat bir performans gösterdiklerini de söylemek gerekiyor. Keşke son bölümde köşkün içinde geçen hareketli ve eğlenceli bölümün temposu, komedisi ve çekiciliği filmin tümünde gösterilseymiş diyebiliriz ama yine de sonuçta bir Zeki Metin filmi işte, seyredip eğlenmek ve unutmakta bir sakınca yok.