“Kitabım karısını öldüren bir adam hakkında. Onu öldürüyor çünkü çok seviyor. Karısının tedavisi olmayan bir hastalığı var”
Yazdığı roman Naziler tarafından faşist teorilerini destekleyecek ve pratiklerini doğrulayacak bir eser olarak görülünce hayatı değişen ve kendisini kötülüğün parçası olarak bulan “iyi” bir adamın hikâyesi.
İskoç yazar Cecil Taylor’un ilk kez 1981 yılında sahneye koyulan ve büyük beğeni toplayan aynı isimli tiyatro oyunundan uyarlanan bir film. İngiltere ve Almanya ortak yapımı olarak çekilen filmin senaryosunu John Wrathall yazmış, yönetmenliğini ise Vicente Amorim üstlenmiş. İlginç konusuna ve başroldeki Viggo Mortensen’in varlığına rağmen film bir türlü amaçladığı etkiyi yaratamıyor ve çok daha çarpıcı olabilecek final sahnesi de arada kaynayıp gidiyor bu nedenle. Karakterlerini ve anlattıklarını hep derinlere inmeden ele alır gibi görünen film, Amorim’in biçimsel olarak var gibi görünse de içerik olarak oluşturamadığı temponun eksikliği, sık sık televizyon filmi havasını alan yaklaşımı ve kaçırdığı kimi fırsatları ile oyunun başarısını sinemaya taşıyamamış. Yine de filmi “iyi” insanların şu ya da bu nedenlerle nasıl devasa bir kötülüğün parçası olabildiğine tanık olmak için görmekte yarar olabilir.
Yazdığı romanda ötenaziyi benimseyen bir karakteri anlatan bir üniversite hocasının bu kitabı o sıralarda Almanya’yı ciddi bir halk desteği ile yönetmekte olan Naziler’in ilgisini çeker. Hem Hitler’in hem Joseph Goebbels’in kitabı sevmesinin temel nedeni bu faşist liderlerin ideolojilerine uygun olarak “zayıfların toplumun genel iyiliği için yok edilmesi” yolundaki inançları olsa gerek ama bu sevgi “iyi” profesörümüzün hayatının da toptan değişmesine neden oluyor. Ağır hasta ve kaprisli annesi ile ilgilenen, piyano çalmaktan başka bir isteği yok gibi görünen karısının evdeki tüm sorumluluklarını da üstlenen ve iki çocuğuna da bakan bu iyi yürekli adam etrafındaki herkesin aksine Nazi Partisi’ne girmeyi reddeden ve en iyi arkadaşı da bir yahudi psikiyatrist olan bir kişi hikâyenin başında. Mecbur kalarak girdiği partinin ülkesinin ve tüm dünyanın başına neler açtığını ve işlediği insanlık suçlarını yavaş yavaş görmeye başlıyor ama finalde tanık olduklarına kadar parçası olduğu dehşetin boyutunu tam anlamı ile idrak etmiyor. Evet, konu ilginç ve üzerine onca film çekilmiş bir dönem için yeni şeyler de vaat ediyor bu konu. Ne var ki film bu fırsatları ısrarla harcıyor. Öncelikle filmin konusuna uymayan ve gereksiz bir yumuşama yaratan giriş bölümleri, Viggo Mortensen’in sevimli ve sarsak karakteri eğlenceli biçimde canlandırmasına rağmen, bu fırsatlarının kaçmasının nedeni. Hikâyenin zaman zaman nedense uğrama ihtiyacı duyduğu bu eğlence anları hikâyeye hiç yakışmıyor gibi görünüyor. Muhtemelen kahramanımızın sıradan bir iyi insan olduğunu anlatmak için tercih edilmiş anlar bunlar ama tek yarattıkları sonuç hikâyenin gücünü azaltmak oluyor. Baş karakteri de dahil olmak üzere, oyuncularına içinde rahat hareket edebilecek bir derinlik yaratamaması ve bu nedenle seyircisinde karakterlerin akıbetleri konusunda önemli bir merak duygusu yaratamaması da bir başka nedeni bu problemin.
Naziler’in ikiyüzlülüğünü gösteren çarpıcı anları (Arî ırkın doğurganlığı ile övünen bir Nazi’nin çocuk sahibi olamayacağını anlayınca karısının genç bir askerden hamile kalmasını sağlamayı düşünmesi vb.) olan filmin anlattığı kişisel dramları da dönemi de yeterince etkileyici biçimde ele alamaması filmin eksilerinden bir diğeri. Görsel anlatımdan çok diyaloglara sığınan anlayışın kırıldığı kimi anlar var ki filmi seyre değer kılabilir yine de. Kahramanın stresli anlarında etrafındaki karakterleri bir Handel şarkısını söylerken hayal ettiği bölümler (başta finaldeki olmak üzere) filmin sinemaya gerçekten yaklaştığı anlar ve tüm final sahnesi -aslında daha iyi olabilirmiş diye düşündürtse de- tarihteki en büyük insalık suçlarından birini bir kez daha hatırlatması ile hayli önemli. Yahudi psikiyatristi oynayan Jason Isaacs’in oyunu ile göz doldurduğu filmin Simon Lacey imzalı müzikleri de dikkat çekecek derecede başarılı. Harcanan fırsatlarına rağmen, bir göz atılabilir yine de, özet olarak.
(“İyi”)