Joseph Conrad’ın ilk kez 1907 yılında yayımlanan ve orijinal adı “The Secret Agent” olan romanı. 1886 yılında Londra’da geçen romanı Conrad, 1894 yılındaki yarım kalan ve Greenwich Gözlemevi’ne karşı olduğuna inanılan bir bombalama eyleminden ilham alarak yazmış. Martial Bourdin adındaki bir Fransız anarşist taşıdığı bombanın erken patlaması sonucu eylemini gerçekleştirememiş ve aldığı yaralar sonucu ölmeden önce eylemi niçin yaptığı ve hedefinin ne olduğu konusunda polise kesinlikle bilgi vermemişti. Conrad’ın bu yarım kalan eylemden esinlenerek yazdığı kitap yazarın sağlığında çok ilgi görmemiş ama sonraları en önemli eserleri arasında yerini almıştı. Hitchcock’un 1936 yılında “Sabotage” ile hayli serbest bir sinema uyarlamasını yaptığı romanın daha sadık bir uyarlamasını 1996 yılında Christopher Hampton çekti (“The Secret Agent”). Bunun dışında, BBC hayli ilgi göstermiş romana ve tam dört kez kitabı film veya mini dizi olarak televizyon ekranlarına taşımış. On üç bölümden oluşan kitabın her bir bölümü tek bir ana sahneye/olaya odaklanıyor hikâyesinin gelişimindeki ve bu biçimsel özelliği gereği de olsa gerek tiyatroya (ilk uyarlamayı yapan da Conrad’ın kendisi olmuş) ve operaya da uyarlanmış kitap. Bir bombalama girişimin öncesi ve sonrasına eğilen hikâye eylem anına hiç değinmiyor ve hemen tüm karakterlerin özenli analizleri ile anarşizm ve terörizm olgularına ve bu ideolojiyi ve eylem biçimini benimsemiş bireylerin ruhlarının derinliklerine iniyor.
Girişte yer alan önsözü kitabın ilk yayımından on iki yıl sonra yazmış Conrad ve kitabı yazarken yola çıkış noktasının bir arkadaşı ile anarşik eylemler hakkında yaptığı sohbetin ve rütbeli bir polisin hatıralarının olduğunu söylüyor burada ve romanının gerçekçi kabul edilmesinden mutlu olduğunu belirtiyor. Adı belirtilmeyen ama Rusya’ya ait olduğu açık bir yabancı elçilik adına casusluk yapan Verloc adında bir karakterin planladığı ama beklenmedik bir trajedi ile sonuçlanan eylemden önce olanları ve sonrasında yaşananları, onun ailesi, etrafındaki anarşistler ve onları takipleri altında tutan polisler üzerinden de anlatıyor Conrad ve o dönemde Avrupa’da yükselen terörün yarattığı atmosferi ustaca kullanıyor romanında. Tasarlanan eylemin talep edilen elçilik tarafından “anlamsız ve delilik örneği” olarak tanımlanması da (gerçek terör için günümüzde de geçerli olan uygun bir tanım kuşkusuz) dönemin bu eylemleri algılama biçimine uygun olsa gerek. İlginç bir şekilde gerçek anlamı ile romandaki bilinçli tek şiddet eylemini anarşizm ve terör kavramlarından uzak birine yaptırıyor Conrad okuyucuyu da şaşırtarak. Benzer bir beklenti dışı tercihi de romanın kronolojisi ile oynayarak, eylemi gerçekleştirenin kimliği konusunda okuyucuyu romandaki karakterlerden önce bilgilendirerek yapıyor ve açıkçası bu tercihi ile de kitaba gerçekten bir farklılık katıyor. Karanlık atmosferi ve bu atmosferin hâkim olduğu Londra’yı (Önsözde şöyle yazıyor Londra için: “Bu şehirde her türlü öyküye ortam olabilecek kadar bol yer, tüm güçlü duyguları barındırabilecek derinlik, her türlü olaya uygun düşecek farklılıkta toplumsal bir çevre, beş milyon kişiyi gömmeye yetecek kadar da karanlık vardı”) ustaca anlatan Conrad kitabın son cümlesi ile (… kalabalık caddede hiçbir kuşku uyandırmadan, ölümcül, salgın bir hastalık gibi ilerliyordu”) bu karanlığın hep süreceğini “müjdeliyor” adeta. Eylemin planlayıcısının uğradığı aşağılamalara bir tepki olarak ve hâlâ işe yaradığını kanıtlamak gibi bir motivasyonla yola çıkması, bir başka ifade ile kışkırtılması ve eylemi bilmeden gerçekleştirirken kurban olan karakterin de kendisine empoze edilen güçlü bir inanç ve güven sonucu bu planlayıcının her dediğini yapması (koşulsuz biat) terör eylemlerinin doğası ile de ilgili bir şeyler söylüyor bize ve Conrad’ın romanını okunması gerekli kitaplar arasına koyan unsurlardan biri oluyor.
(“The Secret Agent”)