Aruitemo Aruitemo – Hirokazu Koreeda (2008)

“Bak, sarı bir kelebek! Kışı sağ atlatan kelebekler ertesi yıl sarı olarak döner derler. Bunu duyduktan sonra, ne zaman bir sarı kelebek görsem yüreğim sıkışıyor”

Vefat eden çocuklarını anmak için toplanan bir ailenin hikâyesi.

Hirokazu Koreeda’nın yazdığı, yönettiği ve kurgusunu da üstlendiği bir Japonya yapımı. Adını Japon şarkıcı ve oyuncu Ayumi Ishida’nın 1968 tarihli ve ülkesinde 1 numara olan şarkısının (“Burū Raito Yokohama”) bir dizesinden alan ve bu şarkıyı da dokunaklı bir sahnede kullanan film, tam da Koreeda’dan beklenecek tarzda zarif ve hoş bir dram. Sinemacının aileyi ve fertleri arasındaki ilişkileri bir kez daha odak noktasına oturttuğu yapıt, onun ustası olduğu türden bir “gerçek” hikâyeyi anlatırken, seyirciyi her zamanki gibi avucunun içine alıveren bir sahicilik duygusunu hep canlı tutuyor ve öykü trajik bir kayıp üzerine kurulu olsa da, karakterlerine yüreğe dokunan bir sevecenlik ve objektiflikle yaklaşmasının da katkısı ile bizi insana ve içindeki sevgiye ikna ediyor. Her Koreeda filminde olduğu gibi, karakterlerini güçlü ve zayıf yönleri ile seveceğiniz, yalın görselliği ve mizanseni ile büyüleyen ve tüm kadrosunun sade performansları ile karakterlerin gerçekliğini hissettiren bir yapıt.

Mutfakta yemek hazırlayan ve sebzelerin pişirilme yöntemleri hakkında konuşan anne ve kızının görüntüleri ile açılıyor film. Bu sahne görselliği, oyunculukları ve içeriği ile filmin sineması hakkında çok iyi bir özet ve Koreeda’nın maharetine bir kez daha hayran olmak için bir fırsat. Kız kocası ve iki çocuğu ile birlikte anne ve emekli bir doktor olan babasının evine gelmiştir. Erkek kardeşinin de eşi ve çocuğu ile gelmekte olduğu evde toplanılmasının nedeni, ailenin genç yaşta denizde boğularak hayatını kaybeden erkek çocuğunu anmaktır. Erkek kardeş uzun süre önce ailesinin yanından ayrılıp çocuklu dul bir kadınla evlenmiştir ve iş hayatı da pek parlak değildir; ölen kardeşi her zaman kendisinden üstün tuttuğuna inandıkları için ailesi ile arası soğuktur. Kız kardeş evdeki soğuk gerilimi neşesi ile örtmeye çalışsa da, üzerinde doğrudan konuşulmayan trajedinin neden olduğu travma kendisini alttan alta hep hissetirmektedir.

Gontiti adı altında 1978’den beri birlikte müzik yapan Japon ikili Masahiko “Gonzalez” Mikami ve Masahide “Titi” Matsumura’nın sade bir duygusallığı olan, akustik gitar müziği filmin notalara dökülen hâli adeta. Filmin hikâyesi, Koreeda’nın yönetmenliği, oyunculuklar ve yönetmenle birden fazla filmde iş birliği yapan Yutaka Yamazaki’nin görüntüleri ne kadar doğal ve samimi ise bu ikilinin notaları da öyle. Yaklaşık 24 saatte ve önemli bir kısmı bir evin içinde ve etrafında geçen basit hikâyenin her sahnesi, konuşulan her bir sözcük, Koreeda’nın kendisini hissettirmeyen ve tam da bu nedenle çok değerli olan yönetmenlik tercihlerinin tümü, her bir nota ve filmin her karesi müthiş bir uyum içinde filme hizmet ediyorlar. Öykü çok “sıradan” görünebilir, final beklendiği gibi gelişebilir ve ortalama bir seyirciyi kolayca etkisi altına alacak duygusal patlamalardan “yoksun” olabilir film ama tüm bunlar her Koreeda yapıtında olduğu gibi, yüreğinizden yakalanmanıza engel olmuyor. Öyle ki, tüm kusurlarına ve yıpratıcılığına rağmen bir kurum olarak aileyi ve yine tüm yanlışlarına rağmen insanları savunmaya ve sevmeye ikna ediyor sizi film.

Hikâyeyi kendi çocukluk anılarından ve annesinin ölümünden ilham alarak yazdığını söylemiş yönetmen; filme baştan sona hâkim olan, hüzünle sarmalanmış sevecenliğin bize samimi olarak yansımasında bu durumun da payı olsa gerek. Aile toplantısı için çıktıkları tren yolculuğunda eşine, “Onlarla konuşacak bir şeyim yok” diyen, evde de “Bugünü atlatırsak, onları uzun süre görmemize gerek kalmaz”cümlesini sarf eden Ryota’nın bu bir günlük ziyareti görünüşte onun ailesine bakışını değiştirmemiş gibidir; dönüş yolunda “Yılbaşını pas geçeriz artık” der eşine. Bu durum Koreeda’nın karakterleri yapay gelişmelerin ortasına atmama ve seyirciyi duygusal provokasyonlara mahkûm etmeme tutumunun bir örneği. Finalde Ryota’nın ağzından duyduğumuz gelişmeler ve son sahnede tanık olduklarımız ise olması gerekenin olduğunu gösterirken, bunun için yapay oyunlara başvurmanın gereksizliğini hatırlatıyor seyirciye. İki farklı mezarlık ziyareti sahnesinin yer aldığı filmin bu bölümlerle, hayatın ve ailenin sürekliliğini büyük sözlere başvurmaya gerek duymadan anlatabilmesi aynı tavrın bir başka başarılı örneği olarak dikkat çekiyor.

İmalar, dolaylı değinmeler ve anılarla hikâye boyunca kendisini hep hissettiren trajedi yıllar önce yaşanmış olsa da, kendisini tüm karakterlerin üzerinde hissettirmektedir sürekli olarak. Kabullen(me)me, öfke, acı, kıskançlık, sorgulama gibi birbirinden farklı sonuçları olan trajedi oldukça güçlü kuşkusuz ve hikâyenin odağında yer alıyor. Ölenin masa üzerindeki küçük fotoğrafının net, bu masanın önünden geçen veya yanında duran karakterlerin ise flu olarak göründüğü sahnedeki gibi küçük görsel oyunlara az ama gerektiği kadar başvuruyor yönetmen ve eve egemen olan ama “görünmeyen”i zarif bir şekilde anlatıyor. Koreeda’nın bir diğer başarısı, bu trajediyi çekip çıkarsanız bile -ama ayrı bir öykü olarak- yine güçlü olabilecek bir sinema yaratabilmesi. Tek planla çekilen uzun sahnelerde de sağlanan doğallığın gücü yönetmenin bir diğer başarısı.

Senaryonun, tüm karakterlerine klasik iyi-kötü sınıflamasından uzak yaklaşması da (örneğin annenin nefretini açıkça göstermesi) filmin dürüst içtenliğinin bir sonucu. İşte bu dürüstlükle anlatılan bir iletişimsizlik hikâyesi seyrettiğimiz bir yandan da. Bir sumo güreşçisinin adının hem Ryota (“Hep böyle oluyor”) hem annesi tarafından “çok geç” hatırlanmasının, zamanında konuşulmayanların neden olduğu “kaybolan yıllar”ın hoş bir sembolü olduğu film doğru iletişimin sadece konuşmakla değil, çekinmeden/kaçınmadan konuşmakla sağlanabileceğini hatırlatıyor. Filmin, sessizlik anlarını da iletişimin aracı olarak başarılı bir şekilde kullanması bu yargıyı doğruluyor. Mezarlık ziyaretlerinin ve Ryota’nın finalde çocuklarına sarı kelebeklerle ilgili yaptığı konuşmanın ailenin “şeyler”in aktarım aracı olduğunu özenle dile getirdiği filmin yönetmeni, pek çok seyircinin kendisine “filmi gördükten sonra annelerini aradıklarını” söylemiş. Koreeda’nın yapış yapış bir duygusallıktan uzak durarak, anaakım standartlarına alışanlar için kuru sayılabilecek bir sinema dili ile bunu başarması ise onun ustalığının bir göstergesi kuşkusuz.

Pek çok eleştirmene ve sinemasevere doğru bir şekilde usta Japon sinemacı Yasujirō Ozu’nun yapıtlarını hatırlatan film günümüz hümanist sinemacılarının önde gelenlerinden biri olan Koreeda’nın hanesine yazılan bir başka başarı hikâyesi. Baştan sona inceliklerle dolu olan yapıt tüm o sade hikâyesine rağmen dikkatle seyredilmeyi hak ediyor; aksi takdirde Ryota eve geldiğinde selamlaşma sahnesinde tanık olduğumuz gibi zarif detaylar kolayca gözden kaçabilir: Ryota ailesini “konnichiwa” sözcüğü ile selamlar; bu sözcük Japoncada öğleden sonraları için kullanılan ve merhaba olarak çevirebileceğimiz, resmiyet içeren bir sözcük. Anne oğluna “tadaima” demelisin uyarısı yapıyor; bu sözcük ise İngilizcede çok sık kullanılan “I’m Home” kalıbının karşılığı ve “ev”e gelindiğini belirtmek ve evdekilere merhaba demek için kullanılıyor. Oğlanın geldiği mekânı ev olarak benimsemediğini ve evdekilerle arasında önemli bir mesafe olduğunu gösteren ince bir oyun bu ve Koreeda usta bir sinemacı olarak bu tür oyunları çok iyi sergiliyor.

Önemli bir kısmı tek bir mekânda geçen filmde aile evini bir yandan çok hafif bir klostrofobi yaratacak şekilde kullanan Koreeda ve Yamazaki, özellikle iki karakter arasında geçen sahnelerde onlara çok yaklaştırıyorlar kamerayı ve onları adeta diğerlerinden uzaklaştıran bir mahremiyet görüntüsü yaratıyorlar; böylece hem dinamizm geliyor öyküye hem de o sahnenin aktörler arasındaki iletişim(sizlik) üzerinden anlattığını daha da açıyor bizim için. Çocuk oyuncular da dahil olmak üzere tüm kadrosunun oynamayıp, adeta kendi hayatlarını yaşarcasına bir performans sergilediği film, takım performansının ne demek olduğunun da iyi bir tanımını yapıyor.

(“Still Walking” – “Bitmeyen Yürüyüş”)

(Visited 80 times, 3 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir