Nobel ödüllü Fransız yazar André Gide’in ilk basımı 1902 yılında yapılan romanı. Orijinal adı “L’immoraliste” olan kitap bizde “Ayrı Yol” adı ile basılmıştı. Türkçe adı romanın kahramanının arayışını (ve seçimini) vurgularken, orijinal adı kahramanın kendisini anlatan bir ifade. Orijinal ismin Türkçe karşılığının “ahlâksız” (veya daha doğru bir ifade ile “yerleşik ahlâki değerlere aykırı”) olarak çevrilebileceğini düşünürsek, bu isim sert gelmiş olabilir bizim yayıncılara. Gide’in otobiyografik özellikler taşıyan bu romanı genç bir Fransız arkeoloğun -kitabın arka kapağındaki ifade ile- “yaşama ilişkin derinlikli bir öz-sorgulama, yeni bir kimlik arayışı”nı ele alırken, “ahlâkla cinsellik, düşünceyle duygu, beyinle kalp arasındaki sürekli çatışma halini anlatan ve “… geleneksel toplum düzenini zorlayan bir serüven”. Bu arayışında, bastırdığı eşcinselliğini keşfeden ve bununla beraber genel bir özgürlük arayışına düşen genç Fransızın aştığı yerleşik değerler sadece toplumun çoğunluğunca -en azından o dönem için- ahlâksız bulunan eşcinselliği içeren eylemler ile sınırlı kalmıyor ve karısı ile çıktığı balayında başlayan bir eğilimi de içeriyor ki kabul edilebilir bir değer değil bu: Her ne kadar romanda fiziksel boyutu genellikle belirsiz bırakılsa da (ya da belirsiz bir şekilde ima edilse de), Michel adındaki bu adam “genç Arap çocuklar”a düşkünlük ile başlayan ve daha sonra Fransa’daki hayatında da devam eden bir sapkınlığın etrafında gezinirken, sınırlarını aşıyor da muhtemelen.
Michel’in yanına çağırdığı üç arkadaşına anlattığı kendi hikâyesini bu üçünden birinin Michel’in iş arayışına yardımcı olması için bir devlet yetkilisine gönderdiği mektupta aktarması şeklinde yazmış romanı Gide ve mektup Michel kendisini anlatır gibi yazıldığı ve bu da birinci ağızdan bir anlatım sonucunu doğurduğundan, kitabın otobiyografik özelliklerini desteklemiş bu seçim. Evet, kesinlikle otobiyografik öğeleri olan bir roman bu; Gide’in kendisinin de benzer bir eğilimi olması ve bu eğilimin fiziksel karşılığının da hayatında yerinin olmasının yanısıra, yazar da romanın kahramanının yaptığı gibi bir Kuzey Afrika yolculuğu yapmış. Kitabı sapkın bir roman olarak nitelemek mümkün ve belki doğru da ama öte yandan Michel’in ağzından yazılan romanın kahramanının yaşadıklarını o denli sıradışı göstermemesi (veya Michel’in tüm yaşadıklarını ve hissettiklerini öylesine zararsız bir şeymiş gibi anlatması) bir soru işareti doğuruyor ve tekrar düşünmeyi zorunlu kılıyor bir yargıya varmadan önce. Aslında belki tam da bu anlatım biçimi nedeni ile sapkınlık yargısını pekiştiren de olacaktır kuşkusuz. Üstelik Michel’in (ve yazarın) hikâyesini anlattığı arkadaşlarını (ve dolayısı ile okuyucuyu) hissettiklerinin doğruluğu/normalliği konusunda ikna etmeye çalışan bir havası da var bu anlatma biçiminin ve romanın sade üslubu da bu normalleştirmeyi destekliyor açıkçası.
Roman, Michel’in sadece cinsel kimliği konusundaki özgürlük arayışını değil, toplumda başka alanlardaki yerleşik değerlere karşı olan tutumunu da anlatıyor aslında (yaptığı evlilik bir aşkın değil, bir sosyal normun gereğini yerine getirmenin sonucu örneğin ya da önyargıları ile birlikte maddi varlıklarını da geride bırakıyor vs.) ama roman boyunca öne çıkan cinsel arayış kesinlikle ve Michel’in her karşılaştığı genç erkeği (ve erkek çocuğu!) “fiziksel çekicilikler”i ile tanıtması ve bunun kendisine hissettirdiklerini ifade etmesi de bunun göstergelerinden biri: “… topukları çok hoş, bilekleri de öyle.”; “Sağlığı ne kadar yerindeydi! Buydu onda tutulduğum: sağlık. Bu küçük bedenin sağlığı güzeldi.”; “Özellikle biri çok çekiyordu beni: oldukça yakışıklı, iriydi…”; “Théocrite’in bir dizesi gibi güzel, bir meyve gibi tatlı, hoş kokulu, pırıl pırıldı.” Daha pek çok örneği var bu tür cümlelerin kitapta ve Michel doğrudan adını koymadan tüm bunları anlatıyor arkadaşlarına açıkça ve herhangi bir tepki bir yana bir yargılama ile bile karşılacağını düşünmeden (bu da bir “normalleştirme” örneği olabilir kuşkusuz).
Gide’in romanı kolay okunan bir yalınlıkla yazılmış ama okuyucusunu düşündürten ve -yukarıda belirtilenleri de kapsayan- sorular sormasını da sağlayan bir çalışma. Tahsin Yücel’in çevirisi özenli ve okuma tecrübesinin keyfini de arttırıyor. Buna karşılık kimi gerekli dipnotların eksik olduğunu da söylemek gerek: “Şeşya”, “burnus” veya “gandura” gibi yöresel kıyafetlerle ilgili bir açıklama yokken, “kanefor” kelimesi için bir dipnot düşülmüş nedense örneğin. Bu internet çağında ve herkesin bilgiye daha rahat erişebildiği günümüzde çok önemli değil bu kusur belki de ama yine de konunun ihmal edildiği açık. Bu kusuru bir yana, Gide’in eseri okunmayı (ve şüphesiz yargılanmayı!) hak ediyor ve kahramanının arayışını ilginç kılmayı (ve hatta okuyucusunu ortak etmeyi) başaran kitapta Michel’in arayışının ve bu süreçte kendisine odaklılığının “kurban”ı olan karısı Marceline ise başka bir romanın trajik asıl kahramanı olmayı hak ediyor.
(“L’immoraliste”)