Beast – Michael Pearce (2017)

“Anlamaya çalıştığım, Pascal’ın masum olduğunu düşündüğün için mi koruyorsun onu yoksa bu, dünyadan intikam almanın başka bir yolu mu?”

Çocukluğunda travmatik bir olay yaşayan, ailesinin baskısı altındaki bir genç kadının yörede işlenen seri cinayetlerin faili olmasından şüphelenilen bir adamla kurduğu ilişkinin hikâyesi.

Michael Pearce’ın senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini yaptığı bir Birleşik Krallık filmi. Kendisi de bir süre Jersey’de yaşamış olan Pearce bu adada 1960 ve 70’li yıllarda gerçekleşen on üç farklı saldırı ve tecavüzden sorumlu olan Edward Paisnel’ın hikâyesinden ilham alarak yazmış orijinal senaryosunu ve 2006’da kısa filmlerle başladığı yönetmenlik kariyerinin ilk uzun metrajlı filmini çekmiş. Peri masalından korkuya polisiyeden psikolojik gerilime uzanan türler arasında gidip gelen ve bu tercihinin hem olumlu hem olumsuz etkilerini taşıyan yapıt iki başrol oyuncusunun (Jessie Buckley ve Johnny Flynn) hikâyenin karanlığına uygun performansları, gerçekle ilgili belirsizliği uzun süre sürdürebilmesi ve Benjamin Kracun’un tedirgin bir atmosferi başarı ile yaratan görüntüleri ile Pearce’ın ilk filminde dikkat çekici bir başarı yakaladığını gösteriyor. Gerilimini eylemlerden çok, o eylemlerin ardındaki dürtülerin karmaşıklığından alan film alçak gönüllü yapısı içinde yakaladığını söyleyebileceğimiz gotik havası ile de ilgi çekebilir.

Dört yıl içinde üç genç kadının kaybolduğu bir adada geçiyor film. Moll (Jessie Buckley) adaya gelen turistler için rehberlik yapan, geçmişteki travmasının izlerini taşıyan ve ailesinin baskıcı görünen kontrolünde yaşayan bir genç kadın. Kendi doğum gününden, sıkıldığı ve verdiği haberle kutlamasını gölgede bırakan kız kardeşine kızdığı için ayrılır ve tek başına bir gece kulübüne gider. Orada tanıştığı bir erkeğin tacizinden kendisi kurtaran Pascal’a (Johnny Flynn) âşık olur ve çevredeki cinayetlerin şüphelilerinden biri olan bu genç adama duyduğu tutku ve adeta kadının, ailesine ve dünyaya meydan okumasının aracı olan ilişkisi her iki âşıkla ilgili gerçeklerin ortaya çıkmasına yol açacaktır. Pearce’ın senaryosu için ilham aldığı Edward Paisnel herhangi bir cinayet işlememiş, sadece saldırı ve tecavüz suçlarını işlemişti. Filmde ise hem bu suçlar hem de cinayetler söz konusu ve adada yaşayanlar için önemli bir tedirginlik kaynağı olan bu eylemlerin failinin kim olduğu konusunda da seyirciyi -birkaç kez de yanıltarak- uzun süre merak ettirmeyi başarıyor hikâye. Bu tür “kim yaptı?” hikâyelerinde izleyici ile gereksiz oyunlar oynayarak, bir bakıma kendi zekâsı ve yaratıcılığına övgüler düzen sinemacıların yolundan gitmemiş Pearce ve iyi ki de öyle yapmış. Evet, bu merak duygusu önemli ama yönetmenin asıl derdi dışımızdaki değil, içimizdeki canavarlar olduğu için ve bu bağlamda eylemler değil, nedenler önemli olduğu için doğru bir seçim olmuş bu.

Jim Williams’ın hikâyenin psikolojik gerilim içeriğine çok yakışan ama Pearce tarafından bir parça fazla kullanıldığı için duyguların altını gereksiz çizen müziklerinin eşlik ettiği hikâye Moll ve Pascal karakterlerini baştan itibaren karanlık yönlerini yavaş yavaş ortaya çıkararak hikâyenin merkezine akıllıca yerleştiriyor öncelikle. Her ikisinin de sırları olduğunu hissediyorsunuz ve bu da ilgiyi canlı tutmaya yarıyor finale kadar. Buna karşılık senaryonun aksadığı veya yeterince güçlü bir etkiye sahip olamadığı yerler de var. Farklı türler arasında gidip gelmesi, hikâyenin bu türlerin her birinde eksik görünmesine yol açıyor; örneğin polisiye süreçler açısından bakıldığında zayıf bir öykü seyrettiğimiz. Ayrıca gerek tutkunun oluşumu ve gelişmesi, gerekse iki âşık arasında başlayan sürtüşmeler yeterince inandırıcı bir süreçle anlatılamamış. İki ana karakterin ilk kez birbirlerini gördükleri sahnede kadının adeta esrarengiz bir büyüye kapılmış olması (her ne kadar hikâyenin ilerleyen bölümlerinde “Biz aynıyız” cümlesini doğrulayan gelişmeler olsa da) sağlam bir ikna ediciliğe sahip değil. Aslında Pearce’ın mütevazı hikâyesi için çok da önemli değil bu sıkıntılar. Filmin adının “The Beast” değil, “Beast” olmasının da gösterdiği gibi özellikle bir bireyin içindeki canavarı değil, genel olarak her birimizin içinde yaşamını sürdüren ve bazılarımızın az bazılarımızın çok bastırabildiği canavardan söz ediyor hikâye ve filmin asıl üzerinde durulması gereken yanı da bu.

Senaryonun bazı sahnelerin anlamını sonradan açması (kadının gördüğü düşler ve kâbuslar, ilk görüşte çekime kapılmak vs.) özellikle sabırsız seyircileri bir parça rahatsız edebilir ama bu aydınlatmanın ilginç ve yaratıcı olduğu zamanlar sonuç filmin lehine oluyor genel olarak. Finalin sertliğinin yanında içerik ve görsel olarak doğruluğu ile hikâyeye önemli bir katkı sağladığı filmde Jessie Buckley’in performansı dört dörtlük denecek türden; oyuncu karakterinin tutkudan korkuya kuşkudan isyana uzanan farklı duygularını en ufak bir abartı tuzağına düşmeden canlandırırken, gerçekçilikten de hiç uzaklaşmıyor. Herkesin içinde bir canavarın her an baş kaldırmaya hazır olduğunu, en sıradan insanın bile bundan muaf olmadığını inandırıcı bir şekilde gösteriyor bize film. Oyunculuğun yanında yetenekli bir müzisyen de olan Johnny Flynn ise gizemli bir vahşiliği tüm çekiciliği ile getiriyor önümüze. Moll’un annesini oynayan tercübeli isim Geraldine James de kolayca klişeye dönüşebilecek bir karakterin ustalık gerektiren bir performansla nasıl seyirci için doğal ve o nedenle de etkileyici kılınabileceğinin dersini veriyor adeta.

Moll’un kendi içinden, geçmişinden ve etrafından kaynaklanan kıstırılmışlık duygusu hikâyenin bir adadaki küçük ve kapalı bir topluluk içinde geçmesinin de sağladığı ek güçle bir klostrofobi havasını hep gündemde tutuyor ve tam da bu nedenle onun zaman zaman hayli öfkeli olan isyanı daha kuvvetli bir etki yaratıyor seyirci üzerinde. Özetle söylemek gerekirse; Michael Pearce ilk uzun metrajında, anlattığı konuya taze bir bakış getirebilen, derli toplu bir hikâyeyi özenle ve belli bir çekicilik ile anlatmış ve ilgiyi hak eden bir sonuç çıkarmış ortaya.

(“Canavar”)

(Visited 96 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir