Big River – Atsushi Funahashi (2006)

“Bir Japon, bir Pakistanlı ve bir Amerikalı; çölün ortasında garip bir üçlüsünüz”

Arizona’da bir çölde tanışan bir Japon ve bir Pakistanlı erkekle bir Amerikalı kadının birlikte yaptıkları yolculuğun hikâyesi.

Phoneix, Arizona’da geçen film muhteşem çöl ve Grand Canyon görüntüleri eşliğinde anlatılan, çok ama çok sakin bir havada geçen ve temel olarak “ötekine” karşı duyulan güvensizliği anlatmaya soyunan bir hikâyeye sahip. Normal şartlarda birbirleri ile yolları hiç kesişmeyecek ve belki bu kısa birliktelikten sonra da birbirlerini bir daha hiç görmeyecek üç insanın bu ortak hikâyesinin Amerika’da geçiyor olması yönetmenin kendi ifadesi ile bu ülkenin bir zamanlar ortak bir geçmişi olmayan ve birbirlerine yabancı insanların bir araya gelmesi ile oluşmuş bir ülke olmasına ve özellikle 11 Eylül ile birlikte boyutu artan diğerinden duyulan derin kuşkulara bir gönderme taşıyor.

Yönetmen Atsushi Funahashi ile birlikte senaryonun yazılımına da katılan Eric Van Den Brulle’nin görüntü yönetiminin başarısından söz etmek gerek öncelikle. Çölün sıcaklığının uzantısı olan sarı ağırlıklı görüntüler, Grand Canyon’ın kızıl-sarı arası renklerle bezeli çarpıcı görüntüleri, zaman zaman mekanın büyüklüğü içinde zaten hayli küçük kalan karakterlerini iyice ufaltan uzak çekimleri ve örneğin kahramanların arabanın ön kaportası üzerinde ve ihtişamlı bulutların altında oturup konuşmadan önlerindeki boşluğa baktıkları kareleri ile görsel kalitesi çok yüksek bir film bu. Görüntülerin bu başarısına müziği de eklemek gerekiyor. Janek Duszynski imzalı çalışma filmin durgun atmosferini destekleyen ve filmden bağımsız kendi “sesi de” olan bir kaliteye sahip. Oyuncuların da filmin havasına uygun bir şekilde öne çıkmayan sade oyunculukları, zaman zaman kelimenin hem gerçek hem mecazi anlamı ile pasiflikleri filme katkıda bulunuyor.

Bu “çölde üç yabancı” hikâyesinin temel eksikliği ise hikâyesi veya daha doğru bir deyişle hikâyesinin yeterince özgün olmaması. Bağımsız ve minimalist filmlerin kıyısından geçtiği bir tuzak vardır ve adına hikâyesizlik veya hikâyenin önemsizliği denebilecek bu tuzak zaman zaman da doğal bir sonuca götürür seyredeni: sıkılmak. Bu film böyle bir sonuca götürmüyor seyredeni ama karakterlerin, özellikle de Amerikalı ve Pakistanlı karakterlerin bir parça klişelerle bezenmiş olması ve her üç karakterin detaylandırılmayıp havadada bıraklmış olmaları filme zarar veriyor. Sonuçta birbirine yabancı karakterler üzerinden ötekini anlama(ma), aslında insanların nasıl da birbirine benzediği ve ön yargılardan sıyrılmış yaklaşımların kazandıracakları başka pek çok filmde de ele alınmış temalar. Bu filmi bu temaları anlatırken özgün ve çekici kılan hikâyesi olamıyor özetle.

Sabırsız bir seyircinin müdahele edip hızlandırmak isteyeceği kadar yavaş akan bu film doğaçlama tadı taşıyan diyalogları ve konuşmaların arasına sık sık giren sessiz anları ile her sinema seyircisi için uygun değil elbette. Kahramanlarının bu kısa beraberliğinden geriye kalanın ne olacağını belirsiz bırakan finali ile doğru bir seçim yapan film görüntüler üzerinden düşünmeye açık, hikâyenin öncesi ve sonrasını kendisi çizmeye arzulu olanlar için öncelikle. Çölde karşılaşılan vahi batı şovu ve şovun yapıldığı kasaba, sis ve duman içindeki genç kız ve at görüntüsü ile filmin genel havasından hayli uzak ama etkileyici ve gerçeküstücü kareleri de olan film bireysel hayatlarımızı kolaylaştırıyor gibi görünüp bizi tuzağa düşüren ön yargılarımıza yeterince güçlü olmasa da seslenmeyi başarıyor. Üç insanın sessiz anlarını dolduran, paylaşılan ve tüm sohbetlere eşlik eden sigara ise alışkanlığı olmayanları bile etkileyecek kadar filmin bir parçası ve nerede ise filmin de kahramanlarından biri. Birleşip bir büyük nehiri beslemek veya kendi küçük yataklarında akıp gitmek arasında kalanlar için.

(“Büyük Nehir”)

(Visited 83 times, 1 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir