“Keşke dürüst bir adam olmama yetecek kadar çalabilseydim”
İşinin dünyadaki en büyük ustalarından biri olan İtalyan hırsızın bir teknedeki çalıntı külçe altınları polise fark ettirmeden karaya çıkarabilmek için çevirdiği oyunların hikâyesi.
Bir Peter Sellers komedisi ama filmin diğer yaratıcılarını göz önüne alınca beklentinin daha da yükseldiği bir çalışma bu. Yönetmen koltuğunda İtalyan Yeni Gerçekçilik akımının büyük ustası Vittorio de Sica oturuyor örneğin. Senaryoyu ise de Sica ile de çalışmış ve yeni gerçekçiliğin pek çok başyapıtına (“Ladri di Biciclette” – Bisiklet Hırsızları, “Umberto D.” vs.) onunla birlikte imza atmış Cesare Zavattini, bir başka ünlü isim Neil Simon ile birlikte yazmış. Sellers’a o tarihteki eşi Britt Ekland’ın yanısıra Victor Mature, Martin Balsam ve Akim Tamiroff gibi sinemanın ünlü oyuncuları eşlik etmiş ve filmin şarkısında Burt Bacharach imzası var. Tüm bu zengin kadrodan bir başyapıt çıktığı söylenemez ama kesinlikle eğlenceli bir film karşımızdaki. Filmin sıkıntısı elindeki zengin malzemeden unsurların birbirine yeterince karıştığı bir bütün resme ulaşamaması; elbette aslında bir şikayet konusu olmaması gerekse de film sık sık bir Peter Sellers şovu görüntüsü veriyor örneğin.
İtalya ve İngiltere ortak yapımı olarak çekilen film Mısır’dan çalınan altın külçelerinin Avrupa’da satılmasına aracılık etmek için kendisine ulaşılan ünlü İtalyan hırsız Vanucci’nin çevirdiği zeka dolu oyunların sonucunda ortaya çıkan komik hikâyeleri anlatıyor bize ama tek ilgi alanı soygun değil. Film başta İtalyan yeni gerçekçiliği olmak üzere pek çok sinemasal göndermeleri ile sinefillerin ayrıca ve ek bir ilgisini çekmeye de uygun. Vittorio de Sica’dan (ki filmde de yönetmen rolünde oynuyor) John Huston’a ve artık yaşlanmış olan Victor Mature’un sinemadaki kendi imajı ile dalgasını geçtiği yaşlanmış ama hala jön rollerinin peşinde olan film yıldızına, Yeni Gerçekçiliği “eşittir para yok” olarak özetlemekten Federico Fellini, John Huston, Cecil B. de Mille ve Michelangelo Antonioni’ye doğrudan ve dolaylı göndermelere pek çok keyifli anın sahibi filmimiz. Burada Antonioni için özel bir vurgu da yapmak gerek. Sinemaya yeni gerçekçilik tarzında kısa filmler ile girse de ilk uzun metrajlı filminden başlayarak “entelektüel” bir sinemanın peşinde koşan ve klasik hikâye anlatımından uzak durup modern toplumun yabancılaştırdığı insanlara odaklanan Antonioni, özellikle sahildeki film çekimi sahnesinde epey dalga konusu oluyor; iletişim bozukluğunun sembolü olarak uzun bir masanın iki ucunda hiç konuşmadan oturan çift ve aynı çiftin kasabanın sokaklarında “kendilerinden kaçmak” için koşup durmaları örneğin, bir Antonioni filminden fırlamış gibi!
Mahkeme sahnesi ve özellikle altınları bir dayanışma eylemi olarak hep birlikte tekneden sahile taşıyan halkın görüntüleri ile tipik bir de Sica filmine göndermelerde bulunarak Yeni Gerçekçiliği de alaya almadan hikâyesine konu yapan ve Antonioni tarzı filmlerin hayranı eleştirmenlerle de dalgasını geçen bu hafif ve eğlenceli film pek çok klasik komedi anına sahip. Sellers’ın hapishaneden kaçış için yaptığı oyunlar ve bu oyunlardan biri olarak özellikle finalde seyircinin tüm gerçeklik duygusunu yerle bir eden eğlenceli sürprizi kesinlikle çok keyifli. Hele görmeden komikliğinin anlaşılması mümkün olmayan bir başkasının ağzından konuşma sahnesi var ki yıllar sonra “Austin Powers in Goldmember” filminde taklit de edilen bu sahnenin tadına doyum olmuyor açıkçası. Hikâye boyunca kılıktan kılığa giren, konuşma tarzını değiştiren ve sürekli hareket halindeki Peter Sellers dinamizmi ile filmin en büyük artılarından biri ama performansı sık sık filmi bir Sellers şovuna dönüştürüyor. Öyle ki hikâyede bir ara soygun, altınlar vs unutuluyor (daha doğrusu senaryo unutmamıza neden oluyor) ve kendimizi sadece Sellers’ı seyrederken buluyoruz. Filmin tüm ve tartışmasız eğlenceli sinemasal göndermeleri ise bu sanat ile derin bir ilişkisi olmayanların pek çok komik anın tadını yeterince çıkaramamasına ve hikâyeden arada kopmalarına neden olacak kadar yoğun.
Eğlenceli açılış şarkısı, yukarıda yazdıklarıma ilave olarak potansiyel suçluların tanıtıldığı giriş bölümü gibi keyif verici anları ve Sellers’ın şovu ile ilgiyi hak eden bir film özetle. Tam bir başarı olmasa da, kimi anlarında Sellers’a şov fırsatı yaratmak için gereksiz uzamış olsa da ve hikâyesi arada bir yolunu kaybetse de kesinlikle görülmeli.
(“After the Fox” – “Sevimli Mahkum”)