“Artık bir pislik olmayacağım. Karımı bir daha aldatmayacağım. Sigarayı bırakacağım. Kiliseye gideceğim. Beni tekrar bir hırsıza çevirmelerine izin verme, ey Kutsal Bâkire. Bay Romero’nun bana yardım etmesine izin ver. Tanrım, bana yardım et lütfen”
Temiz kalma çabasını, çevresinin ve yozlaşmış polislerin imkânsız kıldığı eski bir suçlunun hikâyesi.
Meksikalı yazar, sinemacı ve gazeteci Luis Spota’nın 1968 tarihli “Lo de Antes” adlı romanından uyarladıkları senaryosunu Arturo Ripstein ve Vicente Leñero’nun yazdığı, yönetmenliğini Ripstein’in yaptığı bir Meksika filmi. Meksika’nın Oscar ödülü olarak kabul edebileceğimiz Ariel Ödülü’nü aralarında film ve yönetmenin de olduğu dört dalda kazanan film sinemanın sevdiği konulardan birini ele alıyor: Yeni ve temiz bir hayat kurmaya çalışan bir eski suçlunun mücadelesi. Meksika sinemasının ustalarından biri olan ve ülkesinde bağımsız sinemanın öncüsü olarak kabul edilen Ripstein’in filminin farkı, hikâyesine toplumsal denebilecek bir boyut katması ve düzenin bireyleri köşeye sıkıştırmasını öne çıkarırken, özellikle final karesi ile seyircisini de sorgulamaya teşvik etmesi. Sinema dili olarak 1970’lerin benzer hikâyeler anlatan ticarî Amerikan filmlerine yakın duran ve bu bakımdan bir parça eskimiş görünen çalışma geçmişle bugün arasında sık sık gelip giderken, seyircisini elinde tutmayı da başarıyor baştan sona.
Arturo Ripstein 1988’deki bir konuşmasında, bu filme kaynak olan romanın yazarı Luis Spota’nın kendisine şöyle dediğini söylemiş: “İyi bir yönetmen olsaydım, filme çekeceğim tek romanım “Lo de Antes” olurdu”. Spota’nın anlaşılan hayli önem verdiği ve/veya sinemaya çok uygun gördüğü romanını beyazperdeye aktarma şansını bulan ise Meksika sinemasının en önemli isimlerinden Ripstein olmuş. “Tarzan” lakaplı adamın suç dolu bir geçmişi vardır ve şimdi, hikâyesini bilmelerine rağmen ona iş veren bir banka adına tahsildar olarak çalışmaktadır. Yankesicilik ve sokaklarda çalıştırdığı kadınlardan para kazanmakla dolu geçmişin ardından gelen cezaevi döneminden sonra bir değişme çabası içindedir adam ama hem geçmiş tanışıklıkları hem de yine o geçmişin bir parçası olan polis kendisini rahat bırakmayacaktır. Filmin benzer hikâyeli olanlardan farkı, kahramanını mutlak bir doğru yolun peşine düşmüş bir kişi olarak resmetmeye soyunmaması. Açılıştaki hayli ters giden yankesicilik olayında onun da payı vardır her ne kadar bu işe zorlanmış gibi görünse de ve ikinci çocuklarına hamile olan eşine yalanlar söyleyerek onu aldatmaktadır başka kadınlarla. Geçmişinde olduğu gibi bugün de bir kadın düşkünüdür Tarzan lakaplı Javier Lira. Filmin adamın bu düşkünlüğünü gösterirken pek çok kadın oyuncusunu çıplak ya da yarı çıplak göstermesi ve kadınlardan birinin seks için nerede ise yalvarması (ve kahramanımızın yeteneğinin sonucu olarak olsa gerek, “artık yeter” demesi) ise tıpkı uzun tutulmuş bir dans sahnesi gibi fazlası ile ticarî bir yaklaşımın uzantısı gibi görünüyor. Meraklısı için bir not olarak, bu dans sahnesindeki gece kulübünde çalan orkestranın 1960 ve 70’li yıllarda ülkesinde hayli popüler olan piyanist Pepe Arévalo ve grubu olduğunu belirtmiş olalım.
Polis örgütündeki yozlaşma (rüşvet, şantaj, çalıntı mallara el koyma, haraç, işkence, açılış sahnesindeki yargısız infaz vs.) hikâyenin ana temalarından ve Javier’in çıkışsızlığının da temel nedenlerinden biri. Ripstein oldukça net ve cüretkâr bir eleştiri getirmiş polis örgütüne burada. Bu yozlaşmanın en somut örneği olan amirin Javier’e söylediklerinin (“Bir kez hırsız olduysan, her zaman hırsız olursun. Buna engel olamazsın, bu artık senin kanında var”) değil, bir başka suçlunun ona söylediklerinin (“Ortama uyum sağlaman gerekiyor, düzen böyle”) asıl açıklama olduğunu hep hissettiriyor hikâye bize. Filmin adı da (Türkçesi ile “Ömür Boyu Hapis”) bu açıklamayı destekliyor; Javier’in, böyle bir düzen içinde, tüm bir ömrü boyunca “mahkûm” olmaktan başka bir seçeneği olamayacaktır çünkü.
Ripstein filmi iki Meksikalı sanatçıya ithaf etmiş: Aralarında kendisinin “El Lugar Sin Límites” (1978) ve “El Castillo de la Pureza” (1973) filmleri için yazdıkları da olan çeşitli senaryoların sahibi, Meksikalı ünlü şair ve yazar José Emilio Pacheco ve onun eşi de olan gazeteci ve yazar Cristina Pacheco (ki onun da birkaç kısa film için yazdığı senaryolar var). İşte bu Ripstein filmi zaman zaman ticarî tuzaklara düşse de (ki bunun bir kaza değil, tercih olduğu açık) ve sinema dili bugün eskimiş görünse de, içeriğinin öneminin yanında sinema dili olarak kesinlikle başarılı bölümleri de var. İlk anılması gereken ise tüm final bölümü; gittikçe daha da umutsuz bir çaba ve paniğin egemen olduğu bu sahne kapana kıstırılmış olma duygusunu ve “Kimse sana inanmayacak” gerçeğinin farkına varmayı elle tutulur hâle getiriyor. Bu bölümde, işlenen bir suça tanık olduğumuz sırada gittikçe yükselen ve futbol taraftarlarından gelen “Meksika, Meksika” tezahüratı da çok akıllıca kullanılmış. Böylece hem görsel hem işitsel olarak hikâyenin içeriğini güçlü bir biçimde destekliyor bu final. Kahramanımızın gittikçe dehşete kapılan bir şekilde koşturduğu bu bölümde yüzünün yaralı ve gömleğinin kanlı olması, ve hikâye boyunca birkaç kez karşımıza çıkan iç ses kullanımı da anılması gereken ve belli bir etkileyicilik sağlayan doğru tercihler olmuş.
Geçmişle bugün arasındaki geliş gidişlerde serbest davranması ile dikkat çeken, yardımcı rollerin özenle yazıldığı, geriye dönüşlerin hep belli bir tetikleyiciye (bir kapkaça tanık olmak, otobüste görülen bir yüz vs.) bağlanması ile seyircinin ilgisini canlı tutan bir tutarlılık yakalayan filmin futbolun Meksika’daki önemini (ve galiba, uyuşturucu etkisini) sık sık gösterdiğini de hatırlatalım ve içinde yaşadığı toplumun kendisinden daha da kötü olduğu bir anti-kahramanın bu hikâyesinin görülmeyi hak ettiğini belirtelim. Başrolde yalın bir performansla dikkat çeken Pedro Armendáriz Jr., her ikisi de yardımcı oyuncu dalında Ariel ödülü kazanan Ernesto Gómez Cruz (Cabo Pantoja rolünde) ve Ana Ofelia Murguía (Bayan Romero rolünde) ile, aynı ödüle yardımcı oyuncu olarak aday gösterilen Narciso Busquets’in (yozlaşmanın en net örneği olan polis rolünde) oyunculuklarının başarısına da dikkat çekelim son olarak.
(“Life Sentence”)