“Çok garip! Sekiz yıl boyunca Ulusal Tiyatro’da iki Pinter, dokuz Shakespeare ve üç Shaw oynadım, ve şimdi aptal bir komedi filmi ile Oscar’a aday gösterildim”
Lüks Beverly Hills otelinde dört ayrı odada yaşananların hikâyesi.
Çok zengin kadrosu, Neil Simon senaryosu ve bu tarz hafif filmlerin ustası Herbert Ross’un yönetmenliği ile potansiyel olarak ilgiyi çeken bir film. Aynı mekanda ve aynı zamanda geçen ama hiç çakışmayan ve bu nedenle birbirinden tamamen bağımsız dört ayrı hikâyesi olan film her bölümünde aynı düzeyi tutturamasa da eğlendiriyor kesinlikle ama bundan daha öteye de gidemiyor açıkçası.
Hikâyelerinin birbirinden bağımsız olması ile ve içerikleri açısından düşünüldüğünde daha çok Neil Simon’ın dört ayrı kısa tiyatro oyununun yumuşak ve eğlenceli bir anlatım ile sinemaya aktarılmış hali gibi duran filmin hedefini tam olarak tutturamasa da eğlendirmeyi başardığını söyleyelim öncelikle. Ne var ki ilişkileri olmayan hatta karakterlerinin bir kez bile karşılaşmadığı dört ayrı hikâyeyi paralel olarak anlatmayı tercih etmesi ile eğlendirme gücünü zayıflatmış her nedense. Zaman zaman hikâyelerden biri uzun süre görüntüye gelmiyor diğer üçünü seyrederken ve bu da komedisinin etkileyiciliğini düşürüyor. Düşürüyor çünkü tanımaya başladığınız karakterleri araya giren diğer hikâyeler nedeni ile unutmaya başlıyorsunuz. Tercih bu dört ayrı hikâyeyi ya bir zorlama hissi de yaratmadan ilişkilendirebilmek ya da daha radikal bir bakışla her birini başta sona bir defada tek tek anlatmak olmalıydı. Bu hali ile her bir hikâye farklı bir sitcom bölümü gibi duruyor.
Yıllar önce boşanmış olan bir adam ve kadının (Alan Alda ve Jane Fonda) sorunları olan genç kızları için bir araya geldiği ilk hikâye hem dramı hem de Neil Simon’ın çarpıcı üslubunun izlerini taşıyan başarılı diyaloglarının zenginleştirdiği komedisi ile dikkat çekiyor. Fonda’nın başarılı oyununun da öne çıktığı hikâye annelik ile başarılı politikacılığının arasında sıkışmış olan kadının durumunu 80’lerin Yeni Sağ akımına da göz kırpan bir şekilde ele alıyor maalesef ve güçlü kadının ailede yarattığı sorunu işaret ediyor sanki. Bu hikâye adam ve kadın arasındaki eğlenceli kelime oyunları, imalar ve oyunculukları ile en çok öne çıkan iki bölümden biri.
Filmin ikinci hikâyesi Maggie Smith ve Michael Caine ikilisini getiriyor karşımıza. Biseksüel ve karısını “kendince” seven bir adam ile onun Oscar’a aday gösterilmiş ünlü tiyatrocu karısını, kadının Oscar telaşı üzerinden anlatan bölüm öncelikle Maggie Smith’in başarıya ama ondan da çok kocasından asla istediği biçimde alamayacağı sevgiye aç kadını başarı ile canlandırması ile dikkat çekiyor. Filmin ilk hikâye ile birlikte en başarılı iki bölümünden biri bu ve yine Simon’ın ustalıklı diyalogları ile kendisini ilgi ile seyrettiriyor ama asıl öne çıkan Maggie Smith’in performansı bu bölümde.
Ücüncü hikâye Walter Matthau ve Elaine May’in oyunculukları ile bir gaflet anında ve kısmen de tuzağa düşürülerek eşini aldatan bir adamın karısından bu durumu gizleme çabasını anlatıyor. Matthau eğlenceli ve yatakta yatmakta olan hayat kadınını karısından gizlemeye çalışan adamın kalp krizi geçirtecek telaşı komik ama hikâye vurucu bir final yapamaması ve tekrara düşmesi ile istendiği kadar etkileyici değil yine de.
Son bölüm iki siyah komedi ustasını, Richard Pryor ve Bill Cosby, karşımıza getiriyor ve hikâyesinin diğerleri ile karşılaştırıldığında açıkça zayıf kaldığı görülüyor. Komedisi tamamen iki oyuncusunun performansına dayanan hikâye, başlarına gelenlerin talihsizliği açısından en zavallı karakterlere sahip ve ikisi de doktor ve “siyah” olan adamların bu zavallılıkları dikkat çekiyor açıkçası. Hikâyeyi seyrederken doktor dolayısı ile en azından alt sınıftan olmayan bu karakterlerin olayların geçtiği zengin ve beyaz ortama yakışmadığının ima edildiğini düşünebilirsiniz nerede ise.
Özetle bağımsız dört ayrı hikâye içeren, usta oyuncuları ile dikkat çeken, yeterince eğlendiren (ve ilginç bir şekilde en sağlam kahkahaları en azyıf bölümlerinden birinde attıran) ama bir şekilde gücü zayıf kalmış bir film. Komedisi ve kimi tek cümlelik esprileri çoğunlukla sitcom’a uygun olsa da keyif verecektir seyrederken.
(“Kaliforniya Süit”)