Sodom ve Gomore – Yakup Kadri Karaosmanoğlu

İşgal altındaki İstanbul’u ve oradaki soysuzlaşmayı anlatan bir roman. Adı Sodom ve Gomore olunca bir kitabın, ne beklerseniz tümü var bu kitapta. Başta da cinsellik olmak üzere her türlü yozlaşma. Yakup Kadri o dönem İstanbul halkının tümünü ve özellikle zenginlerini yerden yere vururken tasvirleri ve kullandığı ifadeler ile onları gerçekten de Sodom ve Gomore halkları ile aynı yere koyuyor ve tüm hayatın çıkar, zevk, sefahat ve ihanetlerle dolu olduğu bir şehiri getiriyor karşımıza.

Yazarın öfkesinin ağır bastığı ve edebi yanından çok işaret edici ve yargılayıcı tavrı ile dikkat çeken bir kitap bu. Tutku ile karışık bir aşk hikâyesinin biraz garip durduğu ve yazarın hikâye anlatmak değil soysuzlaşma örneklerini sıralamak odaklı romanı, yazarın kişilerinden nefret ettiği bir romanı yazdığını fazlası ile belli eden bir çalışma. Özellikle İngilizlere saldıran, emperyalizmden de bahseden ama zaman zaman mütareke döneminde İstanbul’da soysuzluk örnekleri kataloğu havasından kurtulamamış bir roman.

Leonardo, İlk Bilgin – Michael White

“Kimi zaman durup, … gerçekten olağanüstü düşüncelere ulaşabileceğiniz, duvardaki lekelere, veya bir ateşin küllerine, veya bulutlara, veya çamura veya benzer yerlere bakmak zor olmamalı”
“Öp ve Anlat” kitabından sonra bir biyografi okumak kaçınılmazdı! 70’li yılların siyah beyaz televizyonunda izlediğim başarılı televizyon dizisinden (“La vita di Leonardo Da Vinci”) bu yana hep merak ettiğim bir tarihi kişiliğin hem insan, hem sanatçı hem de bilim adamı yönüne bakan bir kitap bu. İnanılmaz zenginlikte bir ilgi alanı ile pek çok kavramı ilk hayal eden ve sanat ile bilimi birbirine bu denli yaklaştıran ilk insan olan Leonardo da Vinci’nin bu biyografisi popüler ile akademik arasında bir dil ile yazılmış ve hem onunla hem de yaşadığı çağ ile tanışmak için iyi bir fırsat. Yazar da Vinci’yi çocukluğundan itibaren ele alıyor ve günümüzden çok farklı bir dünyada zekası, endişeleri, sabrı, farklılığı ve yetenekleri ile öğrenmeye ve keşfetmeye olan açlığını çekici bir dil ile anlatıyor. Konusuna aşık olmasa da onu ihtiyatlı da olsa seven bir yazarın elinden çıktığı açık.
Bir biyografi okuduğum zaman, özellikle de sevdiğim daha doğrusu idealize ettiğim bir kişiliğe ait ise bu biyografi, kimsenin mükemmel olmadığını bir kez daha anlayıp gereksiz bir üzüntüye kapılırım her zaman. Neyse ki Mona Lisa’nın büyülü gülümsemesine dalıp tekrar o mükemmeliğe dönme şansı var her zaman.

(“Leonardo: The First Scientist”)

Markopaşa Yazıları ve Ötekiler – Sabahattin Ali

markopasayazilari

Hikâyelerini okumuştum ama gazete ve dergi yazılarına bir türlü sıra gelmemişti Sabahattin Ali’nin. Bu kitapta özellikle 30’ların ikinci yarısı ve 40’larda yazdığı yazılar var. O dönemin hemen tüm aydınlarının eserlerinde olduğu gibi bu kitapta da öne çıkan temel duygular düş kırıklığı ve yaşatılmaya çalışılan umut. Yolundan sap(tırıl)an bir devrim, baskılar, yaşatılmaya çalışılan bir ülkü. Markopaşa ve devamı olan dergileri ve yok edilen bir aydını hatırlamak için okunabilir. Belki yazılar çok fazla yeni şey söylemiyor olabilir o dönemi yaşamış veya daha önce o dönem hakkında okumuş olanlara ama nerelerden geçilerek bugünlere gelindiğini ve bazı şeylerin değişmediğini ve belki de neden değişmeyeceğini görmek için kayda değer bir derleme. Evet değişim halka inanmakla başlar ve halkla birlikte gerçekleştirilir ama değişim mümkün mü ki?   

Yürek Burgusu – Henry James

yarekburgusu

İş Bankası yayınlarından çıkan kitap öncelikle kitap hakkında kısa bir inceleme de içeren özenli önsözü ile beğenimi topladı. Kitabın ne derece farklı okumalara açık olduğu konusunda çok yararlı bir uyarı bu önsöz. Henry James’in daha önce okuduğum diğer kitaplarında olduğu gibi yine bende iz bırakan bir kitap olacak. Temelde bir hayalet hikâyesi ve bunun gereklerini hakkı ile yerine getiriyor ama yazarın anlatım biçimi –bence çevirinin de başarısı ile- kitabın adı gibi yüreğinizi buracak bir başarı seviyesinde. Neyin gerçek olduğu konusunda sürekli bir tedirginlik duygusu taşıyacağınız kitap insanın en temel yalnızlık alanlarından birini olağanüstü bir başarı ile işliyor; bir insanın inancında yalnız kalması. Poe tadı da alabileceğiniz kitap sinemaya da uyarlanmış ama pek başarılı uyarlamalar değil bunlar.

(“The Turn of the Screw”)