Chicago Confidential – Sidney Salkow (1957)

“Ve büyük bir çoğunluğu çeşitli sendika veya birliklere bağlı milyonlarca işçi… Bu sendikaların çoğu dürüst ve saygın olsa da ve üyelerinin çıkarları için çalışsa da bazıları için aynı şey söylenemez”

Bir sendikayı ele geçirmeye çalışan mafyanın tuzağa düşürerek cinayetle suçlanmasını sağladığı sendika başkanının davasına bakan bir savcının hikâyesi.

Jack Lait ve Lee Mortimer’in birlikte yazdıkları aynı isimli kitaptan ve bu kitaba dayanarak Hugh King’in yazdığı hikâyeden yola çıkarak senaryosunu Bernard Gordon’un yazdığı ve Sidney Salkow’un yönettiği bir A.B.D. yapımı. Siyah-beyaz filmin yönetmeni Salkow genellikle düşük bütçeli polisiye ve westernler ile tanınan bir isim ve burada da kariyerindeki diğer filmlerde olduğu gibi kendisinden pek bir şey katmadan, bu alçak gönüllü yapıtı yormayan ve aksamayan bir şekilde anlatmaya soyunmuş görünüyor. Bu açıdan “başarılı” olarak nitelenebilecek filmin hikâyesi fazlası ile tanıdık ve filmin adının vaat ettiği sırları da pek içermiyor. Kimi inandırıcılık problemlerinin de yer aldığı film, belki eski filmlerin düşkünlerinin hoşuna gidebilecek, seyredildikten sonra pek de hatırlanmayacak türden bir çalışma.

Emil Newman’ın eski Amerikan filmlerinde duymaya alıştığımız türden gösterişli orkestra müziğinin vaat ettiği gerilim ile açılıyor film. Jack Lait ve Lee Mortimer ikilisi gerçek hikâyelerden esinlenerek yazdıkları ve “tabloid” türündeki gazetelerde yayınlanan yazılarından “Confidential” başlığını taşıyan seri kitaplar çıkarmışlar 1950’li yıllarda. Bu serideki kitaplardan biri olan “Chicago Confidential”ın bu sinema uyarlaması ise Newman’ın müziğinin vaadine rağmen ne sırlı bir hava içeriyor yeterince ne de B-filmlere yakışır sıkı bir gerilim sunabiliyor. Kimi boşlukların zayıf düşürdüğü hikâyenin hayli tahmin edilebilir bir şekilde ilerlediğini de söylemek gerekiyor.

Bir anlatıcının sesinden Chicago’yu anlatarak başlayan filmin bu anlatıcı rolüne ne gerek duyduğu da pek anlaşılmıyor. Belki girişteki birkaç cümle dışında, hikâye boyunca bize “açıklayıp” durduklarının pek de izah edilmeye gereği yokmuş aşıkçası. Örneğin, bir önceki sahnede bir muhbirin savcı ile görüşmek için evine gideceğini anladığımız halde, anlatıcı araya giriyor ve “adam savcıya gitmek için yola çıkmıştı” diye açıklamaya girişiyor. Bir başka örnekte ise, her halinden evsiz olduğunu anladığımız bir adamın evsiz olduğunu anlatmaya soyunuyor aynı anlatıcı. Gayet -hatta fazlası ile- anlaşılır bir şekilde ilerleyen hikâyede izahate hiç gerek yokmuş kesinlikle. Savcının adeta bir dedektif rolüne soyunması ve idamlık bir suçu işlediği düşünülen bir adamın yalan makinasına yargılama bitip, jüri “suçlu” kararını verdikten sonra (karısının ısrarı üzerine!) sokulması gibi anlamsız yanları da var hikâyenin.

Anlatıcı kullanımı ile bir belgesel havası yakalamaya çalışmış belki film ama Salkow’un yönetmenliği ve hikâyenin akışı bu hedefi pek destekler görünümde değil. Karşımızdaki daha çok bir tv dizisinin bir parça uzatılmış hâli gibi duruyor ve olaylar fazlası ile hızlı ilerliyor. Finaldeki söylemi ile -tam da bekleneceği üzere- yeter ki dürüst ve cesur insanlarımız olsun, ideal sistemimizdeki sorunları kolayca çözeriz mesajını vermeyi ihmal etmeyen filmi bunca eksiğine rağmen ilgi çekici kılabilecek unsurları da var neyse ki: Kenneth Peach’in siyah-beyaz görüntüleri belki çok özel anlar içermiyor ama yine de hikâyeye bir çekicilik katıyor örneğin. Savcı rolündeki Brian Keith senaryonun pek de işlemediği bir karakteri aksamadan oynarken, tüm kusurlarına rağmen hikâyenin B-filmlere yakışır havası ve alçak gönüllü bir yapı içinde kurulabilen atmosferi de filme bir çekicilik katıyor.

(“Chicago Sırları”)

(Visited 121 times, 3 visits today)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir